𝘷𝘢𝘨𝘶𝘦 𝘤𝘢𝘭𝘭𝘴 𝘢𝘯𝘥 𝘮𝘺𝘴𝘵𝘦𝘳𝘪𝘰𝘶𝘴 𝘮𝘦𝘦𝘵𝘪𝘯𝘨 /𝘱𝘢𝘳𝘵 𝐼𝐼

127 15 14
                                    

İnsanlar daima ikiye ayrılır

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

İnsanlar daima ikiye ayrılır. İyi ve kötü, zengin ve fakir, güzel ve çirkin gibi daima iki zıt gruptan birindedir insan. Tıpkı avların ve avcıların olduğu gibi. Şu anda da günahkar bir avın, daha da günahkar bir avcı tarafından avlanması mevzubahisti.

Avcının kızıl gözleri avının korkuyla açık olan gözlerine kenetlenmişti ve avın hissettiği dehşet avcıya güç veriyordu. Duyduğu çirkin sesli yalvarma ve yakarmalar onun için hiçbir şeyi değiştirmiyordu. Kılıç çoktan kınından çıkmış, yerler ve avcının elleri göz açıp kapayıncaya kadar kızılın en canlı tonuna bulanmış ve o kulak tırmalayan çığlıklar bir daha duyulmamak üzere kesilmişti. Tek şahitlerse etrafta dolaşan kuzgunlardı. Onlar da etrafa uçuşup herkese kasvetli havasını dağıtmak için dağıldıklarına göre geriye sadece sadece suçun lordu James Moriarty kalmıştı.

Her ölümüne sebep olduğu günahkar için, elini kirlettiği her günah için, bu gece de olduğu gibi bir sigara yaktı ve gün doğumunun ilk dakikalarını gökyüzüne bakarak onu içmeye başladı. Serin rüzgar altın sarısı saçlarının arasına dolarken düşünceli gözlerle manzarayı seyretmeye başladı.

Şimdi sıra kimde?

Listenin sonunu ne zaman göreceğim, şu an bu listeyi görsem ve sonunda ölsem bile bir şeyler değişir mi?

Gözleri bulunduğu kırsaldan en belirgin ve gösterişli yapıya gitti.

Tower Bridge, uzaktan bile ne kadar güzel görünüyor.

Oradan şehre bakmak tüm Londra'nın ayaklarının altındaymış gibi ve kendisine büyük bir ironinin bir parçasıymış gibi hissettiriyordu daima. Herkes Suç Lordu' nun tüm ülkeye korku salarak insanları, özellikle aristokratları öldürdüğünü düşünüyordu. Halbuki burada ülke için kendisini feda eden Suç Lordu' nun ta kendisydi. Kimsenin bir seri katilin ülkeyi hatta dünyayı değiştirmek için tanımadığı insanları öldürdüğünü bilmesine ihtimal yoktu tabi. Ama oyunun sonuna yaklaştığını hissediyordu. Nefes aldığı her saniye kendi ölümünü hazırlayan bir adımdı ve bu adımları bir öncekinden daha hızlı atıyordu.

Gerçi yavaşlamak gibi bir niyeti de yoktu, hiç de olmadı. Bazen ölümü düşünmek sırtındaki ince tüylerini diken diken etsede bunu insan olmasının getirdiği bir refleks ya da içgüdü olmasına yoruyordu. Ama bugün işleri biraz daha kızıştırmak istiyordu, bunu yaparak karşısına alacağı kişiyi test edecekti. Gerçi sonucu büyük oranda değişmeyecekti tek merak ettiği sonuca nasıl ulaşacağıydı. Zekasına ve kafasının işleyişine aşinaydı ne de olsa.

Bitmemiş olmasına rağmen sigarasını ayağıyla söndürdü ve kan bulaşan bütün kıyafetlerini çıkardı ve bir çantaya koydu. Tabi bunu yaparken saç telinin bile kıyafetlerinin arasında olmamasına özen gösterdi. İşi bittiğinde kıyafet dolu çantayı yakınlarda bulunan göle attı. Arkasını döneceği sırada bir an dengesini kaybederek düşecek gibi olsa da yanındaki ağaca son anda tutundu. Avucunun içi biraz zedelenmişti sadece.

𝙄𝙣𝙠𝙝𝙚𝙖𝙧𝙩' 𝘞𝘪𝘭𝘭𝘪𝘢𝘮 𝘑. 𝘔𝘰𝘢𝘳𝘪𝘢𝘳𝘵𝘺Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin