Gökteki yıldızların tek tek sayılabilecek kadar parlak olduğu bir geceydi Aril ve Lemi Faldesya'ya binmek için buluştuklarında. Sarayın bahçesinden göğe uzanan bir bakış attılar ve yıldızların nasıl hem böylesine parlak hem de bir o kadar da uzak olduklarına şaşırdılar. Aril'in şaşırdığı bir şey daha vardı. Lemi'yi ikinci defa saçları salınmış bir şekilde görüyordu ayrıca üzerinde ki beyaz bluzu çok yakışmıştı. Güzel bir kızdı Lemi hem güzel hem de cesur. Kraliçe Arya'nın yaptıklarına ve yapabileceklerine katlanacak kadar cesur ve altın sarısı saçlarıyla efsanelerde ki prenseslerden aldığı ay gibi teniyle çok güzeldi.
Bahçeden sarayın arkasında ki çayırlara açılan kapının önüne geldiklerinde Lemi biraz umutsuzlukla "Kapı kilitlidir muhakkak, nasıl çıkacağız ki dışarıya?" diye sordu. Aril ise ay yüzüne vuran ay ışığıyla gülümsedi ve hızlıca etrafı kolaçan ettikten sonra nazik bir ıslık çaldı. Islığın sesi ay ışığının rehberliğinde gecenin serinliğine karışıp da sarayın dışına ulaştığında ikisinin de üzerine ılık bir rüzgâr esti. Aril'in Faldesyası kapının ve bahçe duvarının üzerinden ikisine de kanat çırpıyordu. Faldesya yavaşça alçalırken Lemi hayranlıkla ona bakıyordu.
Aril arkasına oturan Lemi'ye başını çevirip "Sıkı tutun." dediğinde Lemi ansızın ellerini Aril'in beline doladı başını sırtına yasladı. Faldesya da sanki emir almış gibi kanatlarını çırpmaya ve yükselmeye başladı. Kalkış esansında başını bir an olsun kaldırmayan Lemi, kollarına çarpan ve saçlarını uçuşturan serin rüzgârın uğultusu kulaklarına doluştuğunda Aril'in sol omzunun üzerinden başını kaldırdı. Gözlerine vuran serin yel cesaretini kıracak gibi olduysa da pes etmedi. Bu kez Aril'in omuz hizasından aşağıya baktı. Gördüğü şey gecenin karanlığında git gide küçülen ve kaybolan Rel şehriydi.
Ne kadar yükseğe çıktıklarının farkında değildi ama bazen lacivert gökte bir deniz feneri gibi boy gösteren küçük bulutların aralarına dalıyorlardı hatta öyle ki evlerin ve sokakların ışıkları kırlarda geceleyin uçuşan ışıl ışık böceklerini andırıyordu. Yükseğe ve serinliğe alıştıktan sonra kendisini daha özgür bıraktı. Aril'e sımsıkı değil daha gevşek bir şekilde sarılıyordu.
Aril "Bak nasılda eğlenceli değil mi?" diye sorduğunda kulağına doğru yaklaşıp "Evet!" diye bağırdı. Aril yüzünde bir gülümsemeyle Faldesyanın yularını çekip yönlerini Rel Nehrinin kuzeyine Oryon tepelerine çevirdi. Bir müddet daha uçtuktan sonra alçalmaya başladılar ve birbirine paralel yedi tepeden Rel boğazına en yakın olanına iniş yaptılar.
Bu tepe hem normal insan çabasıyla ulaşılması güçtü hem de boğaz manzaralı ve en yüksek olanıydı. Lemi'nin Faldesyadan inmesine yardım ettikten sonra Faldesyanın yularından sarkan ipi tepedeki ağaçlardan birinin gövdesine bağladı. Faldesya ise kanatlarını birkaç kez açıp kapattıktan sonra iri cüssesiyle usulca yere çöktü ve uyur bir vaziyet aldı.
"Bu ip onu tutmaz ki." dedi Lemi, sesinde tedirginlik vardı ayrıca üşüyordu.
Aril ona doğru yaklaşarak "Evet bu ip onu tutmaz ama o bunu bilmiyor çünkü daha önce bu ipten kurtulmaya hiç çalışmadı." dedi ve sırtında ki ceketini çıkarıp Lemi'nin omuzlarına geçirdi.
Beraber tepenin ucuna doğru yürürlerken Lemi "Neden daha önce hiç ipten kurtulmaya çalışmadı?" diye sordu.
Aril naifçe gülümsedikten sonra "Çünkü dışarıda ki hayatın yani özgürlüğün şu anda sahip olduğu hayattan daha iyi olmadığını biliyor. Kim ne derse desin Faldesyalar inanılmaz derecede zeki yaratıklar ve olayları analiz edebilme yetenekleri bize çok yakın." diyerek Lemi'yi yanıtladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ODLUS: TİRAN OKYANUSU LANETİ
FantasíaUzak bir gelecekte, bambaşka bir galakside ve bambaşka bir yıldızın yörüngesinde dönen Odlus gezegenini iki kıtaya bölerek birbirleriyle savaşmaktan başka bir şey yapmayan Ülgen ve Erlik halklarını ayıran Tiran Okyanusu Laneti 802. yıldönümünde bi...