- 5 -

206 37 55
                                    

the pale white,
never enough

Bir sebebi var demiştim.

Sebep babamdı.

Yapayalnız büyümek zordu. Evdeki tek erkek olmak daha zordu. Sorumluluk almak, buna mecbur olmak, yorucuydu.

Ve ben hep yorgundum.

Doğmak istememiştim. Yaşamak, nefes almak ve devam etmek, ilerlemek istemedim. Erkek olmak istememiştim. Eve para getirmeyi istemedim, çalışmayı, kavga etmeyi, ağlamamayı istemedim.

Çocuk olmak istemiştim. Başaramadım.

Bir anda büyümek, yetişkinliğe erişmek hazırlıksız yakaladı beni. Arkadaşlarım vardı benim. Ama cidden, arkadaşlarım var mıydı?

Yalnız değil miydim? Sevilebilir, ben sahiden de sevilebilir biri miydim?

Bana bunun nedenini açıklayacak biri var mıydı peki?

Sevginin sebebini açıklayacak, kimse var mıydı? Var ya da yoktu, artık önemi kalmamıştı.

Hakkai'yi istemedim. O giderse güçsüz düşerdim, bu riski almadım. Hakkai'yi istemedim. Benim aşık olmaya fırsatım da, vaktim de yoktu.

Hakkai'yi istemedim. Çünkü benim, sevilebileceğime inancım olmadı hiç.

Benimle ilgilenmemeye devam etti.

Bilerek görmezden gelmiyordu aslında, sadece diğer herkesten farksızmışım gibi davranıyordu. Canımı yakan ve benim bir haftadan beri kabul etmediğim şey buydu.

İronikti. Ders boyunca onu dikizleyen kişi ben olmuştum. Gözlerim daldı, nereye baktığımı bile unuttum.

Onu kendimden soğutmuş muydum en nihayetinde?

Galiba başarmıştım. Onca zaman boyunca yaptıklarımın karşılığını alıyordum ve şikâyet bile edemezdim.

Omuzuma dokunan elin hissiyatı ile irkildim, ders çoktan bitmişti. Hakkai'nin suratı hemen yakınımdaydı.

"Dalmışsın," dedi. Gülümsedi bana. Öylesine bir gülüştü bu.

"Kahve içmeye gidiyoruz, geliyor musun?" Ne olduğunu anlamadan başımı salladım. Kolumu kavrayıp çekeledi.

"Acele et o zaman." Kolumdaki ellerini geri çekene dek gözlerimi ondan ayırmadım.

Hareketleri çok doğaldı. Keyfim kaçmıştı, dudaklarımı yalayıp eşyalarımı hızlıca toparladım ve diğerlerinin peşine takıldım.

Bir kafeye oturduk, kahvelerimiz geldi. Sohbet koyulaştı, saatler geçti aradan. Ancak benim adıma, her saniye ve dakika sayılabilirdi.

Hakkai yanıma oturmamıştı. Kazutora'nın yanındaki sandalyeyi çekip oturmuştu. Kahveyi nasıl içtiğimi bilir ve ben fırsat bulmadan siparişimi verirdi. Bundan hoşlanmadığımı söylerdim her seferinde. Bir daha yapma, derdim.

Bu sefer yapmamıştı.

Bir hafta içinde, en sonunda anlayabildiğim ve kavrayabildiğim şey, Hakkai'nin ilgisine muhtaç olduğumdu.

Grubumuzda aklı başında olan tek tük kişiler vardı. Biri Draken -bazen- biri de bendim. Özel muameleye ihtiyacım yokmuş gibi görünüyor, her şeyi tek başıma hallediyor izlenimi veriyordum dışarıdan. Bakıcıları, ebeveynleri falandım hep.

Evdeki sorumluluklarım yetmezmişcesine arkadaşlarımlayken bile kontrollü olmak zorundaydım. Fark etmediğimi söylesem de, Hakkai'nin küçük ve tatlı jestleri gülebilmemi sağlayan şeydi sanırım.

Sabahları günaydın mesajıyla birlikte attığı saçma fotografları neden saklıyordum ki galerimde? Aptalca olduklarını söylememe rağmen neden silmemiştim?

Neden bana yazacağı saatleri ezbere biliyor, sabahları onunla birlikte gidiyordum ki okula?

Beni taklit ettiğini söylememe karşın zevkimin uyuştuğu tek kişi olması neden mutlu ediyordu beni?

Neden aynı şarkıları seviyorduk?

Kendi kendime güldüm. "Sonunda," dedi Chifuyu. "Mitsuya da kendi kendine gülmeye başlamış. Son limanı da kaybettik askerler. Selam durun!"

Masadaki herkes tekrardan gülmeye başlayınca ben de sırıttım. İçim acıdığındandı.

Geç saatte evlere dağıldık, Hakkai'yle aynı yolu yürüyorduk. Aklıma esti, sordum.

"Söylediğim şeyler, kırdı mı seni?" Özür dileyecektim. Suratıma anlamazca baktı, kaşlarını çattı.

"Partide dediklerinden mi bahsediyorsun?" diye sordu. Başımı sallayınca dudaklarını büzdü. Hoş bir görüntüydü, yalan yoktu.

"Yok," dedi.

"Seni sıkmamam lazımdı. Haklıydın." Ellerini cebine soktuğu esnada yüzünü inceledim. Sahiciydi ifadesi.

"İstediğin kişiyle beraber olmalısın, sana karışarak haddimi aşıyordum zaten. Kusura bakma lütfen." Yeniden, tebessüm etti.

Cevap veremedim. Sesim çıkmadı.

Boku yemiştim ben.

wish i never , mitsukkaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin