Lalalar,
Hata benim göbek adımBazen, bazı durumlarda geriye çekilip kendine saygı göstermelidir insan. Bunu bir başkası için değil de sadece kendi için yapmalıdır. Ben, öyle biri olamadım.
Kendime saygım yok. İnsanların benim üzerimden başarı elde etmesi veya geçinmesi umurumda değil. Bir hiçim ve asla bundan fazlası olmayacağım. Zaten olmama da gerek yok.
Kaderi benim gibi yazılmışların çabalamasında bir mana yoktur. Hayata bir sıfır geride değil, belki de eksilerde başladım. Sonrası çorap söküğü gibi geldi. Elimi attığım her şey berbattı, ben de öyleydim. İtici, kalpsiz bir pislikten başka bir sıfat tanımlar mıydı ki beni? Sanmam.
Hakkai'yi kaybetmek istemezdim. Pekala, işte uzun zamandır söylediğim gibi tekrar ediyorum, hatalıyım. Neyse. Sürekli tekrar etmenin bir anlamı yok.
Lânet büyücü ile küçük hasbihalimizin ardından dayak yemiş gibi döndüm eve. Ne demek hala emin değil misin? Eminim ben.
Seviyorum Hakkai'yi, evet. Geri istiyorum onu, beni dinlesin, benimle konuşup sohbet etsin istiyorum. Dünya üzerindeki tek değerlisiymişim gibi baksın istiyorum.
Hakkai'yi ve ona ait olan her şeyi, tamamını ve daha fazlasını istiyorum.
Pekala, bu sevgiymiş gibi gözükmüyor olabilir. Sesli söyleyince benim kulağıma da cidden öyle geldi. Yine de seviyorum işte. Size ne be?
Somurttum, okula doğru yürürken ellerimi cebime sokup ısınmaya çalıştım. Sevgi için birçok malzeme gerektiğini biliyordum. Emek, sadakat, sabır ve güven.
Sabır kısmını, on yıldır uyguluyordum aslında. Güven işine gelince de Hakkai'ye kardeşlerimi, ailemi emanet edecek kadar güvenmiştim hep. Geriye sadakat ve emek kalmıştı.
Aslında bir bakıma, Hakkai'yi itelemiş olsam da, başkasıyla da beraber olmamıştım ve buna niyetim de yoktu hiç. Sadakatim de gayet iyiydi.
Emeği nasıl verebilirdim peki? Tekrardan düşündüm.
Hakkai'nin benim üzerimdeki emeğini, yaptığı her şeyi gözümün önüne getirdim.
Her sorunumda, derdimde yanımda oluşunu anımsadım. Defalarca kez beni idare edişini, koruyup kollamasını hatırladım, kazıdım aklıma.
Ben böyle olmalıydım. Onu sadece, olduğum yerde durarak sevdiğimi söylemek yetersizdi. Her şeyinde destek olmalıydım ona.
Dudaklarıma kararlı bir gülümseme yerleşirken omuzuma atılan kolun etkisiyle sarsılmıştım. Şaşkınlık dolu bakışlarım Hakkai'nin üstüne dönerken, sırıtan suratına bakakaldım.
Traş olmuştu, losyon kokuyordu. Naneli. Gözlerimi kıstım, böyle tuzaklara kanmazdım. Ama bu, geçmiş zaman için geçerliydi tabii ki.
"Beni beklemeden nereye böyle?" dedi, alınmış gibi dudaklarını büzdü.
"Sen çoktan okula geçmişsindir diye düşündüm," sessizce mırıldanmamla birlikte yürümeye devam ettik.
Konuşup durdu yol boyunca. Anlayamadığım onca şeyden bahsetmesine rağmen bu kez sinirimi bozmadı. Aslında sesini dinlemek ve ona yakın olmak çok güzeldi. Bunu şimdi fark etmek ise berbattı. İçimde garip bir his ve dağılmış fikirlerimle aniden sordum.
"Şu yazdığın şarkı vardı bir tane, ne oldu ona?" Duraksadı, hayret dolu ifadesiyle öylece izledi suratımı.
"Ne? Sen nereden hatırlıyorsun onu?"
Suratımda alaycı bir bakış yer edindi. "Bir ara saatlerce bahsettiğin şarkıyı unutmamam normal bence."
Gözlerini kaçırarak somurttu, utanmıştı. Bu beni daha çok güldürdü. Çünkü bayağı, kıçımdan sallamıştım bunu. Hakkai şarkı yazmak, bestelemek istiyordu uzun süredir. Ama ne buna, ne de bunu dile getirmeye cesareti vardı. Bana da sadece bir defa söylemişti böyle bir şeyi. Tek bir defa. Unutmamıştım tabii ki, kolay kolay unutan biri değildim hiç.
Bazı şeyler değişmiş olmasına rağmen, sorgusuz sualsiz dediklerimi onaylama huyunu yitirmemişti demek ki. Öylesine eğleniyordum ki o anda, kahkahalar atıp nanik yapabilirdim.
Sonrasında üstelememe karşın geçiştirip durdu fakat vazgeçmiş değildim. Evet, asıl amacım onun yanında olduğumu ve olacağımı kendime kanıtlamaktı ve bu çok bencilceydi, yine de küçük bir detayı belirtmek isterim ki, kızmayın diye söylüyorum, yeteneğinin farkındaydım.
Hakkai'nin müzikteki doğallığı ve elinin her enstrümana yakışması gerçekten kıskanılacak bir şeydi, keza yazarlık becerilerini de es geçemiyordum.
Biraz ittirilse ve teşvik edilse mükemmel yerlere gelebilirdi. Bu ise beni sadece çok daha fazla gururlandırırdı onun hakkında.
Ben de, hiç üzerime vazife olmayan bir şey yaptım. Haddime değildi, hiç olmamıştı.
Stüdyodayken Hakkai'nin defterinden birkaç sayfayı çektim ve profesöre gösterdim. Adam öyle çok beğendi ki, gözleri deliler gibi dönüp duruyordu. İyi bir şey yaptığımı sanmıştım. Yapmamışım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
wish i never , mitsukkai
FanfictionHakkai, onu hiç sevmemiş olmayı diledi. Dileği gerçekleşti. Belki. // not angst, fluff, university au, contains side ships ( bajifuyu, draemma, takemikey etc. ) comedy?