"Ben Akel Mir Karakurt'un kız kardeşi, Giz Karakurt'tum. Vazgeçmek benim gülümsemelerimi kanatırdı. Gülümsemelerim ise umudumdu."
Bölüm Şarkısı: Beni Hatırladın Mı | Birsen Tezer & Cem Adrian
Küçükken mutluluk nedir diye düşündüğümde, ağabeyimin gülüşünün olduğunu söylerdim kendi kendime. Fakat sonrasında duraksardım. Benim ağabeyim hiç gülmezdi ki... Yine de mutluluk kavramını başka bir şeye yakıştıramazdım. Hâlâ öyleydi... Bana mutluluk, ağabeyimin hiç olmayan gülümsemeleriydi.
Yansımamı izlerken istemsizce o kız geldi aklıma. Acaba benden esirgediği gülüşlerini o kıza hiç göstermiş miydi? Yüreğimin sızlamasıyla gözlerimi kendi gözlerimden kaçırdım. Göstermemiş olmasını diliyordum.
"Çıkıyor muyuz?"
Naz'ın yumuşak sesiyle düşüncelerimden sıyrıldım. Omzunu kapının pervazına yaslamış, ifadesizce yüzümü izliyordu. Birbirimize tamamen zıt karakterlere sahiptik. Yine de ağabeyimden sonra en çok sevdiğim insandı. Aslına bakılırsa, şen karakterime tezat olarak şu hayatta sevdiğim sadece iki insan vardı. Kahve rengi saçları iki yandan balık sırtı örgüsüyle örülmüştü. Soğuk diyebileceğim kadar içine kapalı bir insandı. Onunla ilk lisede tanışmıştım. Ekim ayındaydık ve okullar açılalı sadece bir kaç gün olmuştu. Yine rüyamda yüzünü seçemediğim ağabeyimi gördüğüm bir gecenin sabahındaydım. Daha doğrusu, günün bana aymadığı sayısız gecelerden birindeydim. Kurumaya yüz tutmuş yaprakları izlerken hem gülüyor, hem de ağlıyordum. Önümden geçen dönüp bir daha bakıyordu. Tuhaf bir insan olduğumu biliyordum. Belki de ağabeyimin beni kalbine sığdıramaması da bundandı. O gün sadece Naz gelip yanıma oturmuştu. Ben ağladıkça o sadece boş gözlerle beni izlemişti uzunca bir süre. Garip bir şekilde neden ağladığımı ve aynı aynı anda güldüğümü sorgulamadı. Sanki içimde yatan acıyı biliyordu...
O günden sonra asla ayrılmadık. Ben uslanmazlık ve haylazlığımla başımı dertten derde sokardım, o ise her daim anaçlığıyla beni kollardı. O bana kendi öz annemden daha da anneydi.Labradorit taşını andıran gözleriyle olan temasımızı kesip ona doğru adımladım. İfadesizliğinin ardında gizlediği endişeyi seziyordum. Bunu yıllara dayanan dostluğumuz olmasaydı asla yapamazdım. Yüzümdeki yaramaz gülümseme eşliğinde en nefret ettiği hareketi yaptım.
"Kaç kere diyeceğim lan? Sevmiyorum yanağımı sıkmanı," diye homurdandı. Bana çatık kaşlarıyla baktığında sadece omuz silkip yanından geçip odadan çıktım. "Ama ben seviyorum," diye yanıtladım sakince. Hiçbir şey söylememesi içinden söylemediği anlamına gelmiyordu. Ve sanırım neler söylediğini az çok tahmin edebiliyordum.
"Ben de seni, canım! Ben de seni," diye seslendim gerimde kalmış bedenine. Arkamdan homurdandığını duyduğumda yüzümdeki gülümseme daha da büyüdü. Salonla bitişik olan mutfağa ilerlerken arkamdan gelen adım seslerini duyuyordum. Sabah içtiğim ağrı kesicinin etkisi kaybolmuş, yerini derin bir zonklamaya bırakmıştı. Yenisini içecektim, bu gece lazım olacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kardeşin Duymaz
Bí ẩn / Giật gân"Ağabey!" Sesimde ki yakarışı duymuş muydu? Ona olan muhtaçlığımı görmüyor muydu? Ona yalvaran sesimi duyduğunu kasılan sırtından anlamıştım. Siyah gömleğinin ikinci bir deri gibi sardığı gövdesinde ki kaslar gerilmişti. Bir umut besledim dudağımın...