5. Bölüm | Hapishane

68 6 8
                                    

"Ne zaman öğreneceksiniz bilmiyorum ki evlerin yalnız eşyalardan yapılmadığını."
Şükrü Erbaş

Bölüm Şarkısı: Firar | Özge ÖZ


Çocukluğum yeryüzündeki cehennemin dört duvarı arasında sıkışıp kalmıştı. Sadece tuğladan, betondan oluşan bir yer nasıl cehennemim olabilirdi, bunu çoğu zaman ben de anlayamıyordum. Dakikalardır arabamdan izlediğim o cehennemin kapısının tam önündeydim şimdi. Naz benimle gelmek için ısrar etmişti fakat şiddetle reddetmiştim. Annem ve babamın ona karşı olan tutumlarının farkında olduğum halde bu riske giremezdim. Endişem Naz'ın kırılması yönünde değildi çünkü onların arkadaşım için söyleyecekleri onu kırmazdı. Umrunda bile olmazdı. Fakat söz konusu ben olunca nasıl kendinden geçtiğine birçok kez şahit olmuştum. Olmadıklarımı düşünmek dahi istemiyordum.

Ciğerlerimi havayla doldurup zile bastım. "Hoş geldin cehennemine," diye homurdandım ağzımın içinden. Kapının aralanmasıyla beklediğim gibi yardımcılardan birini gördüm.

"Hoşgeldiniz," dedi resmî bir gülümsemeyle.

"Ya, ne demezsin."

"Afedersiniz, anlayamadım," diye sorunca 'boşver' anlamında elimi salladım.

"Annem ve babam evdeler mi?"

"Anneniz oturma odasında. Babanızdan haberim yok," dedi.

Sıkıntıyla boynumu ovaladım. "Peki, teşekkür ederim." Cevap verip işine devam ettiğinde annemin yanına uğramadan direkt odama girip girmemem gerektiğini düşünüyordum. Eğer yanına uğramazsam daha çok uğraşmak zorunda kalacaktım. Buna hiç gerek yoktu.

Tamamı antika eşyalardan oluşan oturma odasına vardığımda annemi kitap okurken buldum. Geldiğimi farketmişti ama okuduğu sayfanın sonuna gelmeden gözlerini yazılardan ayırmadı. Bu esnada bomboş gözlerle onu izliyordum. Yaşına rağmen hâlâ çok güzel bir kadındı. Dışarıdan gören herhangi biri onun mükemmel bir insan olduğunu düşünebilirdi, ki öyle sanılıyordu gerçekten de. Ama ben onun dış güzelliğinin ardındaki çirkinliği yıllardır görüyordum.

"Ne demişler? Dış görünüşe önem verme zirâ tuz da şekere benzer," diye mırıldandım sessizce. Bu söylediğime sesli gülecektim neredeyse.

"Anlamadım?" diye sordu otoriter bir sesle. O an kitabını çoktan kapattığını farkettim. Gözlerimi devirmemek için büyük bir çabaya girdim. Galip gelmiştim. En azından şimdilik.

Omuzlarımı silktim. "Önemi yok."

"Ama umuyorum ki aramalarıma cevap vermemenin önemli sebepleri vardır," dedi ifadesizce.

"Yok," dedim. "Telefonum sessizdeydi ve geri dönüş yapma gereksimi duymadım."

İfadesinde zerre bir şaşkınlık belirtisi yoktu. Zuhal Karakurt buna alışıktı ne de olsa.

"Sana böyle saygısız olmayı o başı boş kız mı öğretiyor?" Naz hakkında yaptığı saçma yorum kanıma dokunuyordu her defasında. Her şeye bağışıklık kazanabiliyordum ama buna asla. Elimden bir kaza çıkmaması için hiçbir şey söylemeden arkamı dönüp kapıya doğru hızla yürümeye başladım.

"Baban seni çalışma odasına bekliyor," diye arkamdan seslenince sinirden etrafı yakıp yıkmamak için çok zor duruyordum. Sinir her hücremdeydi. Öyle anlar geliyordu ki bazen kalbim kan yerine öfke pompalıyordu sanki. Bu durumları nadiren yaşardım, karakterime zıttı. Kafamın içindeki sesin beni esir almasına izin vermeden kendi kendime bir şarkı mırıldanmaya başladım. Şu an beni sakinleştirebilecek tek şey bu olabilirdi.

Kardeşin DuymazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin