" Depresif hayatlar yaşayan 3 yabancı adam çeşitli uğraşlar sonucu birbirleri ile tanışır ve aralarında tuhaf işler dönmeye başlar, fakat bu üç kişiden üçü de çok masum insanlar sayılmaz. Hepsi yavaş yavaş birbirlerinin özel durumlarını öğrenir ve h...
Sabah 08.45 sularında uyandım. Aslında uyku düzenim fazlasıyla bozuktu... Bu yüzden rahat bir uyku çektiğimi söyleyemem. Fakat bu duruma alıştığım için artık eskisi gibi rahatsız etmiyordu beni.
Her zamanki gibi vasat geçecek olan bir güne başlamak umuduyla yataktan doğrulmaya çalıştım ama kalkamadım çünkü çok halsiz hissediyordum... Yatağa geri uzandım ve gözlerimi kapattım. Hayatım film şeridi gibi gözümün önünden geçerken geleceğim hakkında düşünmeye başladım. Kendimi kaybetmemi sağlayan şeyde buydu zaten, sürekli geleceği düşünüyordum. Bu bir ilk değildi benim için çünkü genelde her sabah bu şekilde uyanıyordum.
Düşünceler beynimi kemirirken saatler çabucak geçti ve tekrar uykuda daldım. Uyandığım zaman saat 12.50 gibi bir şeydi tam hatırlamıyorum fakat kendimi duvardan duvara vurulmuş da yere atılmış bir çuval gibi hissediyordum... Başım o kadar çok ağrıyordu ki kafamı yerinden kesip atmak istedim. Klasik baş ağrıları hayatımın bir parçası olmuştu.
Sonunda yataktan kalmak için harekete geçtim Ve mutfağa yöneldim. Sendeleyerek yürüyordum çünkü fiziksel veya psikolojik olarak bazı sorunlarım vardı. Kahve makinesini çalıştırdım, büyük bir fincan dolusu kahve yapmak için kahveyi ve şekeri arıyordum dolaplara aceleyle göz gezdirerek...
" Sonunda buldum!!! "
Hayatta her hangi bir şeyi bulduğum için bu kadar tepki göstermemiştim daha önce sanırım, fakat kahve... İşte o beni kendime getiren bir sihir gibiydi içtiğim onca ilaca rağmen hiçbiri beni kahve kadar rahatlatmıyordu. Kahveyi şekersiz sevdiğim için şekeri az koydum ve makineyi çalıştırdım. Kahvenin hazırlanması beş dakika kadar sürüyordu... Bu sırada yüzümü yıkamak için banyoya doğru yürüdüm. Bir anda aynadaki yansımam ile göz göze geldim ve berbat halde olduğumu fark ettim, Şişmiş ve kızarmış gözlerim hüngür hüngür ağladığımı düşündürdü bir an bana fakat ağladığımı hatırlamıyordum!?
" Hayır...hayır!! Ne ağlaması? Kendine gel! Şu haline bak rezil durumdasın... "
Ağlamak, suç işlemek gibi geliyordu bana... Sürekli çekiniyordum ve içimden geldiği gibi duygularımı belli edemiyordum.
Sonunda kahve makinesinin sesini duydum. Kahvem hazır olmuştu ve bu sayede daldığım derin düşüncelerden bir anlığına kurtuldum ve yüzümü saçlarımın diplerinden, boynum ve dirseklerime kadar yıkadım... Havluyu alıp kurulanırken mutfağa doğru gittim ve kahveyi büyük bir hevesle fincana döküp iştahla yudumladım. Eksik olan bir ihtiyacımı karşılıyormuş gibi hissettim ve çok susadığımı fark ettim.
Bir anda yerimden kalkıp bütün güneşlikleri ve camları araladım. Güneşin ışığı tenimi ve gözlerimi yakıyordu fakat arınmış hissediyordum.
Bir müzik açtım ve bütün günü bu şekilde müzik dinleyerek ve bir şeyler içerek geçirdim, canım yemek yemek istemiyordu.
Toza ve dağınıklığa takıntım vardı. Kötü durumda olsam bile mutlaka evimi toparlamayı ihmal etmezdim. Zaten fazlasıyla kendi halinde ve küçük bir evim vardı. Pencereleri açınca cadde, arabalar, küçük bir park, okula gidip gelen çocuklar, işe giden insanlar, çılgın genç sevgililer ve çeşitli dükkanlar vardı manzara olarak gördüğüm. Küçük bir ev olmasına rağmen konumu gayet güzeldi. Güney Kore/Seoul'de kullanışlı bir apartman dairesiydi.
Aslında herkes gibi benimde geçinmek için işe gitmem gerekiyordu çünkü Herhangi bir birikimim yoktu çünkü hızlı bir şekilde bu ülkeye taşınıp yeni bir hayata başlamıştım. Bir çok şeyi geride bırakmak ve bir çok seyden vazgeçmek zorundaydım. Bu yüzden bavulumda bir kaç parça kıyafetten başka bir şey yoktu... Evimi kiralarken eşyalı olması çok işime yaramıştı. Eskiden çalışarak biriktirdiğim son parayı da bilinçsizce buraya gelmek için harcamıştım. Mesleğim olduğu için şanslı olduğumu düşünerek bir iş başvurusu yapmaya gitmeyi düşünüyordum.
" Ne zaman gitmeliyim? Sanırım bir an önce... Çalışmaya mecburum. "
26 yaşında olmama rağmen mesleğim hakkında hiç tecrübem yoktu okuldan başka çünkü daha önce kendi alanımda çalışma imkanı bulamamıştım... Asıl mesleğim buyken neden kendimi tedavi edemiyordum?
Deli gibi davranıp psikiyatri gibi konuşmak?! Sanırım kendimle sadece oyun oynuyordum...
Gün içerisinde öyle şeyler düşünüyordum ki, hiç bir şey yapmadığım halde yerimden kalkamayacak kadar yorgun ve tükenmiş hissediyordum.
Yalnız, sessiz ve karanlıkta yaşıyordum, günlerim hep böyle geçiyordu taşındığım günden beri. Arada bir yürüyüşe çıkıyordum şapkalara, kabanlara ve siyahlara bürünerek kaçak bir seri katil edasıyla...
Sonunda hava kararmaya başladığı için sevindim. Gece sanki üzerimi örtüyor ve kimse beni fark etmiyor gibi hissediyordum. Önümde bir sürü boş fincan vardı, bir kaç saat içinde kaç bardak kahve içmiştim ben?
" Gerçekten saçmalık...! Sonra da neden uyuyamıyorum!!! Neden uyku düzenim yok!!! Bu kadar kahve içersen gün içinde gece olduğu zaman da bok uyursun...!!!! "
Kendi kendime konuşup, kendi kendime kızıyorum... Sanırım kendimi, bütün sorunların kahve içmek olduğuna inandırmaya çalışıyordum. Usulca masadan kalkıp mutfağı toplamaya çalıştım fakat gün boyu aynı yerde oturmaktan belim ağrıyordu... Daha fazla ayakta durmayacağımı fark ettim ve öylece bardakları masada bırakıp odama doğru yürümeye başladım.
Bir anda başım dönmeye başladı ve duvara yaslandım, bir kaç dakika öylece bekledikten sonra gözümü açtığım zaman kendimi yatağımda uzanırken buldum. Sanırım gözlerim kapalıyken kendimi yatağa atmıştım. Daha fazla kendimi yormak istemedim. Yanımda duran battaniyeyi üstüme örtmeye bile halim yoktu, daha doğrusu üşendim. Öylece uykuya dalmaya çalışıyordum nasıl iş bulacağımı düşünürken... Ve sonunda uykuya daldım. saat 01.37
Zar zor uykuya daldığım için uyku benim açımdan büyük bir nimetti... Telefonumu titreşimde kullandığım için o an pişman olmuştum. Kimdi bu saatte telefonuma mesaj atan görgüsüz???...!!!! Telefonun titreşimi kafamın içinde matkap etkisi yarattı uyku sersemi olduğum için. İçten içe küfür ediyordum çünkü uykudan uyandırılmak en sevmediğim şeydi...
Telefonu elime almaya çalışırken bir anda yere düştü ve yatağın altına gitti.
" Hassiktir!!!! "
Sürüklenerek yere kaydım ve elimi uzatıp telefonu bulmaya çalıştım yatağın altındaki boşlukta. Bir an " Ya karşı taraftan biri elimi çekerse? " diye bir korku geldi içime ve gözlerimi tamamen açtım. Bir an önce telefonu bulup yatağa geri yattım, bu sefer üstümü fazlasıyla iyi örttüm ve gece gece huzurumu bozan şu lanet bildirime bakmaya yöneldim. Ekranı açmadan üstten bildirimi okumaya çalıştım ama bu çok yabancı birisiydi.
Emindim...! Daha önce böyle biri ile konuşmadım! Tam bildirimin üstüne basıp tüm bu kargaşanın nedenini öğreniyordum ki...
" Hadi amaa...!!!!!!! "
Telefon kapandı...
Daha fazla sinir olduktan sonra telefonu yatağın diğer ucuna fırlattım ve uyumak için battaniyeyi yüzüme kadar yukarı çektim. Battaniyeyi açtığım zaman hava aydınlanmış ve sabah olmuştu...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Yoongi'yi ve geçen gününü bu şekilde hayal edebilirsiniz.
Yazardan not : İlk hikayem olduğu için yazım yanlışları ve cümlede karışık durumlar olabilir dikkatinizi çeken bir yanlışlık veya vermek istediğiniz bir tavsiye varsa yorumlara yazabilirsiniz aynı zamanda hikayeyi oylamayı unutmayın...