4.BÖLÜM

40 4 0
                                    

BETHARİ 

İnsanların çoğu sabah alarmın çalmasından nefret eder. Kendilerini rüyalarından alıkoyan o sese lanetler edip o sesi kapamak için ne gerekiyorsa yaparlar çünkü rüyalarına geri dönmek isterler. Bense şu son üç ayda beni, kabusumun en can alıcı noktasında bir anne şevkati gibi kucaklayan o sese minnet duyuyorum. Bu sabahta uyandığımda terden sırılsıklam olmuştum. Yataktan olduğum gibi kalkıp yüzümü bile yıkama zahmetine girmeden tarihe baktım. Bugünün geldiğine inanamıyordum. Üç aylık süremin bittiğine ayrıca bu süre içerisinde kendimi toparlayamamış olmama inanamyordum. Saate baktım. Gerekenden bir saat gecikmiştim. Üzerimi hızlıca değiştirip aynaya bakmama fırsat bile vermeden evden çıktım. Kapıcım George beni görünce ne yapacağını şaşırmış , yolunu kaybetmiş küçük bir çocuk gibi çaresiz görünüyordu. Onu görmezden gelerek çıkış kapısına yöneldim ve elimle bir taksiyi durdurarak içeri geçtim. Her an beni yiyecekmiş gibi duran ön koltuk gözümde cazibesini kaybetmiş arka koltuğa oturmaya özen göstermiştim. Taksiciye gideceğimiz yerin adresini verip Yeni zelanda'ın ağaçlarla kaplı yollarını seyretmeye koyuldum.

İşyerime vardığımda beni kapıda bilindik yoğun kahve kokusu karşıladı. Çoğu iş arkadaşım akşam mesaisine kaldığından her masanın üzerinde bir fincan kahve görme olasılığınız oldukça yüksekti. Görünmeden içeri girme umuduyla sensörlü kapıya ayağımı uzattım ve ilk adımı attım. Şimdilik gayet iyi gidiyordum. Şuan istediğim en son şey birinin zahmet edip başını bilgisayardan kaldırması ve yanındakine " Hey şuna bak bu Bethari değil mi ? Zavallı şey" demesiydi. Kimsenin bana acımasına gerek yoktu. Attığım adımları hızlandırıp odamın bulunduğu tarafa ilerledim. Sadece otuz adım dedim kendime.Otuz adım sonra en zor kısım bitiyor. Yirmi dokuz , yirmi sekiz... " Bethari! Aman tanrım döndün buradasın" Bana içtenlikle sarılan kollara karşılık verdim. Kazadan sonra en yakın arkadaşım Lily'le pek fazla konuşmamıştık. Beni ne zaman arasa telefonu meşgule alıyordum. Benimle konuşmak acımı hafifletmek istediğinin farkındaydım ama ne zaman telefonu açmak istesem yeterli gücü bulamıyordum. "Evet geri döndüm Lily . Stefan'ın bana verdiği izin süresi bitti ve sanırım artık işimin başına dönme vakti."
" Stefan'la konuşmama izin vermeliydin tatlım. Süreni uzatmak için onu ikna edebileceğimi biliyorsun." Evet Lily'in inanılmaz bir ikna yeteneği vardı. Birkaç saniye gözlerinize bakması bile istediğini yaptırmaya yetiyordu. Başımı yavaşça sallayarak "teşekkürler ama daha fazla izne ihtiyacım olduğunu sanmıyorum. Kimi kandırıyordum ki? yalnız kalmalıydım ve eve gitmek istiyordum. Bu takmakta olduğum maske bugün için yeterince ağırlık yapmıştı. Lily'e söylediğim cümlenin ne kadar yalan dolu olduğunu fark ettim. Ve içten içe en yakın arkadaşımında bunun yalan olduğunu bildiğini biliyordum.

Çalışma masamın üzeri bıraktığımdan bu yana pek değişmemişti. Özenle boy sırasına göre dizdiğim kalemlerin ve yapışkan not kağıtlarına karaladığım bir iki resmin dışında masanın üzerinde fazlasıyla dosya vardı. İçlerinden birtanesini elime aldığımda gözüm tarihe takıldı. Bunlar olduça yakın tarihteydi. Sanırım Stefan beni oyalamak için elinden geleni yapıyordu. İsteksizce diğer dosyalara bakarken oldukça ilginç bir haber başlığı ilgilimi çekti. MAX ADAMS BABASI SAM ADAMS CİNAYETİYLE İLGİLİ TEKRAR YENİ ZELANDA POLİS TEŞKİLATINA BAŞVURDU. Kafam karışmıştı. Tekrar mı? ilk seferinde nolmuştu ki Yeni zelanda polis teşkilatı ilgilenmemişti. İçimde uzun zamandır sönmüş olan gazeteci ruhum içimde huzursuzca kıpırdanıyordu. "Araştırsana" diyordu. " Böyle kendi kendine soracağına git ve olayın ne olduğunu öğren". Elimdeki dosyayla beraber hızlıca odamdan çıktım ve hemen bitişiğimdeki Stefan'ın odasına girdim.Dosyayı masasına koyarak " Daha fazlasını bilmek istiyorum."dedim. Stefan başını bilgisayar ekranından kaldırarak anlamadığını belirtircesine kaşlarını havaya kaldırdı. Gözlerimle dosyayı işaret ederek " Bu haber başlığının ne olduğunu bilmek istiyorum" dedim.Önce yavaşça dosyaya uzandı ve başını iki yana salladı." Sadece önemsiz bir dosya B."

"Peki bu kadar önemsiz olan şey neden Yeni zelanda polis teşkilatına bir cinayetle ilgili başvurmuş. Hem de iki kere. " Stefan omuz silkerek " Bilmiyorum Bethari belki de bir cinayet değildi. Eminim ki bizim genç elemanlardan biri bu haberi yazarken abartıya kaçmak istemiştir. Baksana haberin yayım tarihi 1988 o zamanlar buranın durumu kötüydü. İlginç şeylere ihtiyacımız vardı. Açıkçası uydurma şeylere." Bu sözler içimde kalan son heyecanı ve yaşama arzusunu da alıp götürmüştü. Hayal kırıklığına uğramıştım. Stefan bunu anlamış ve biraz olsa da  yumuşamıştı.

"Seni hayal kırıklığına uğratmak istemezdim B. O dosyaları detaylı inceleyip masana bırakmalıydım. Böyle gerçek olmayan olaylarla zaten bulanık olan kafanı daha da bulandırmak istememiştim." Anlayışla Stefan'a baktım.

"Beni düşündüğünü biliyorum. O haberi görünce belki eskisi gibi olmama yardımı olur diye düşündüm. En azından şuan ki halimden daha da iyi." Burukça Stefan' a gülümsedim ve elime dosyayı ve hayal kırıklığımı da alarak odadan ayrıldım. Elimde dosyayla dalgın bir şekilde odama doğru ilerlerken sert bir şeye çarptım. Aslında o kadar da sert değildi. Kas ve et dokusundan oluşan bu yapı benden en az 10 cm uzundu. Karşımdaki kişinin yüzüne bakabilmek için geriye doğru bir adım attım ve başımı hafifçe yukarı kaldırdım. Beni ilk karşılayan dağınık kumral saçlar olmuştu. Meraktan kalkan kaşları ve hafiften irileşen yeşil gözleriyle her kadını etkileyebilecek türden bir erkekti. O da bir adım geriledi ve kendinden emin bir şekilde elini uzattı. " Merhaba ben Edward" Boş gözlerle suratına baktım. Yabancı biriyle iletişime geçmeyi unutacak kadar yalnız kalmıştım. Sonunda bende elimi uzattım ve elini beceriksizce sıktım. "Bethari tanıştığıma memnun oldum."


KANAYAN KALPLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin