10

290 27 53
                                    

"Yemek yemedin Hürkan"

Hürkan kendisine seslenildiğini anladığında gözüne yasladığı elini indirip karşısında oturan kişiye baktı. Hafta sonu arkadaşlarıyla buluşup erken saatlerde kahvaltı yapmaktan hoşlanırdı. Vücut yapısı açısından sağlıklı beslenmeye özen gösterirdi. Yine de şuan tek eli sandalyeye bağlı, karşısında onu tutsak eden kişi varken kusacak gibi hissediyordu.

"Aç değilim"

Gözlerini içini ürküten salonda gezdirdi bir süre. Pencere sayesinde odaya bağlanan mutfaktan olması gerekenden daha sesli bir makine sesi geliyordu. Oturdukları küçük masanın hemen bitişiğinde açılmış bir durumda olan ütü masası adamın üstündeki yeni gibi duran beyaz gömleği açıklıyordu. Hürkan tabağa vuran çatal bıçak seslerinden dolayı kendini lüks bir restoranda gibi hissetti.

Zorla da olsa vakit geçirdikleri tüm bu süre boyunca adam artık yüzünü tamamıyla açmıştı. İnce dudaklarının üzerinde yeni kesilmiş açık renk tüyler dışında neredeyse hiç sakalı yoktu. Bu onu oldukça genç göstermesine rağmen yeşil gözleri hala oldukça tecrübeli duruyordu.

Hürkan, gerginlik tekrar içini titremeye başladığında çaresizce elini iplerden kurtarmaya çalıştı. Üstünde gezinen gözleri hissettiğinde başını eğip gözyaşlarını sakladı. Zayıf görünmek istemiyordu. Yalvarmaya başlayıp istemediği kişiliği edinmekten korkuyordu.

"Odaya çıkmak istiyorum. Şu iplerden kurtulmak istiyorum"

"Bana alışmaya başladığında çıkaracağım. Kendini kısıtlanmış hissetme"

Hürkan dün gece olan ipler çözülür çözülmez yaptığı kaçış denemesinden sonra bunun olacağını çok iyi biliyordu. Kafasını yok olmak istercesine masaya yaslayıp saçlarını çekiştirmeye başladı.

"Biraz dinlensen senin için iyi olur. Hadi seni odaya çıkaralım"

Adamın sanki yıllardır birlikte yaşıyorlarmış gibi konuşması onu daha da çıldırtsa da odada yalnız kalabileceğini bildiğinden sandalyeden saniyesinde kalktı. Kendine Toprak adını veren kişi de onunla beraber ayaklanıp sandalyeye doğru yaklaştı. İp sandalyeden çözülüp iki bileğine de sarılırken Hürkan sessizce durmakla yetindi. Yukarı çıkmaya hazır olduğunda merdivenlere doğru ilerledi.

Kendini burada bulunduğu duruma alıştırmamak için uyumsuz davranmaya çalışıyordu. Kendisine yöneltilen emirlere karşı çıkarak bir yere varamayacağını bilse de elinden gelen sadece buydu. Şuan ise tek hissettiği yorgunluktu. Ölümünü bekleyen bir hasta gibi hissediyordu tıpkı.

Basamakları çıkacağını belli etmek için duraksadığında ensesinde hissettiği silahla neredeyse nefesi kesilirken bir kaç saniye sonra titrek bir ses peşinden geldi.

"Sadece herhangi bir girişimde bulunmanı engellemek için bunu yapıyorum. Sana asla zarar vermem Hürkan"

Sorunsuz bir şekilde basamakları çıktıklarında Hürkan'ın kendi odası kabul etmeye başladığı en üst kata vardılar. İçeri girdiğinde her zamanki gibi duvara yaslanarak yere oturdu ve ellerini öne uzandı. Kendisine doğrultulan silah yüzünden gözlerini kapatmışken bileğinin serbest kaldığını fark etti. Yanındaki adımlar uzaklaşırken son anda sesini çıkarmayı başardı.

"Evime gidip bana kıyafet getirir misin? Ya da- gitar, evet. Daha iyi hissederim değil mi?"

Adam arkası dönük bir şekilde bir kaç saniye durdu.

"Bu güzel bir fikir. İyi düşündün"

Kapı kapanıp ardından kilit sesleri geldiğinde Hürkan en son ne zaman yaptığını bilmeden gülümsedi. Gitarıyla kafa dağıtmanın iyi gelebileceğine inansa da asıl amacı onu bir şekilde yakalatmaktı. Kaç gün geçtiğini bilmiyordu. İlk önce dakikaları sayıp hesaplamaya çalışsa da bir yerden sonra karıştırmıştı. Tam anlamıyla zaman algısını yitirmişti. Yine de polislerin hala dairede olduğunu ummaktan başka seçeneği yoktu.

sweet dreams  // porgola bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin