"Kaç gün, kaç ay, hatta kaç mevsim geçecekti? Ne zaman tekrar gelecektin bana? Ne zaman saracaktın zamanın tüm yaralarını? Ne zaman tekrar hayal kuracaktık birlikte?
Telefonun çalmaya başladı. Bu artık ulaşılabileceğin anlamına geliyor ama direkt sana ulaşamayacağımdan maalesef ki artık eminim. Söz veriyorum azarlamayacağım seni, kırmayacağım sözlerimle. İncitmeyeceğim.
Sevgilim..
Öldüğünü düşünmekten nefret ediyorum. Bana ölmediğini söyle? Ölmedin ve elbette bir gün geleceksin öyle değil mi yanıma? Bulacaksın beni yeniden. Yeniden buluşacak ellerimiz ve bir daha ayrılmayacak öyle değil mi? Yeniden birlikte olacağız öyle değil mi? Gerçek olmasa da yalanlar söyle bana. İnandır beni. Aksini sürekli düşünmekten delirmek üzereyim. Sana bir şey olduğunu düşünmek beni deli ediyor. Sensiz bu lanet dünyada bir başıma kalma düşüncesi beni içten içe yiyip bitiriyor. Yoongi. Döneceksin biliyorum. Ancak sen dönene kadar delirmeden yaşayabilir miyim emin değilim.
Ne yapıyorsun şu an? Unutmadın, özlüyorsun biliyorum. Lütfen uydurmadığımı söyle bana. Özlüyorsun, değil mi..?
Yaşattıkların hiç adil değil. Bu günlerde sana çok kızgınım. Aslında, neredeyse bir aydır. Sana yansıtamıyorum çünkü ulaşamıyorum. Döndüğünde net biri olacak ve senden nefret ediyor olacağım Yoongi.
Ve bunu her ne kadar zor olsa da başaracağım."
Derin bir nefes alarak kapattım önümdeki defteri. Son arayışımdan bu yana 2 gün geçmişti ve ben bu süreçte sürekli bu deftere onun için notlar yazarak kendimi anlatmayı, en azından biraz da olsa içimi rahatlatmayı umdum.
Özlemle başladığım her not -ya da mektubu- sinirle bitiriyor, ondan nefret edeceğimi söyleyerek noktalıyordum. İşin kötü kısmı, bu aksiliğim sadece kendimeydi. Yoongi, olanları ne duyuyor ne de görüyordu. Hiçbirinden haberi yoktu. İçimde nasıl yeller estiğini asla bilmeyecekti. Her ne kadar notlarımda ona oldukça sitem ediyor olsam da, döndüğü gün hepsi uçup gidecekti aklımdan. Sadece bir kez görsem, sanki ömrüm boyunca bana yetecekmiş, kokusunu bir kez içime çeksem cennet ayağıma gelmiş gibi hissetecekmiş gibiydim.
Masamın başında gerindim. Sırtım oldukça ağırırken, yazdığım not ile birlikte hafiflemiş gibiydim. Çok fazla değil, ancak en azından delirecekmiş gibi hissetmiyordum.
Ama özlemden delirebilirdim.
Ağır ağır ayağa kalktım. İçimde garip bir his vardı ve buna engel olamıyordum. Sebebini bilmiyordum. Birden bire içime doğmuştu işte. Ancak iyi miydi, kötü müydü bilmiyordum.
Aklım hâlâ karışıktı. O geldiğinde geçer miydi emin değildim ama içimde hep bir burukluk olacaktı. Aylarca ondan beklediğim bir telefon bile akıtırdı içimdeki tüm kötü sanrıları birer birer. Ancak iyileşmeye çalışacaktım artık. Kendimi başka birinin yardımı olmadan iyileştirebilmeliydim. En azından kendim için en iyisi neyse onu yapmam gerekirdi.
Bana böyle yapmayı o öğretmişti.
Oturma odasına ilerledim ve televizyonu açtım. Aklım başka yerdeydi ve televizyonu kesinlikle izlemiyordum ama en azından bir ses dolaşıyordu odanın içinde. En azından yalnız olmadığımı hissettiriyordu bana ve en azından kısa bir süre bile olsa başka yerlere verebiliyordum aklımı.
Elimdeki kumandayla birer birer kanalları değiştiriyor, ilgi çekici bir şey bulabilmeyi umuyordum. Neredeyse her kanalı gezmiştim ancak ne bir film ne de bir komedi şovu bulabilmiştim. Sonunda aramaktan sıkılmış ve bir haber kanalında durmuştum farketmeden. Zaten elimde olan telefonun kilidini açarak, dolaşmaya başlamıştım sosyal medyada. Ancak keyif alıyor muydum? Muâllâydı.
"Yaklaşık bir ay önce başlayan operasyon dün gece saatlerinde sonuçlandı. Başkomiser Min Yoongi ve ekibi, Seoul Emniyet Müdürlüğü'ne başarıyla dönüyor."
O an, zaman durmuş gibiydi. Gözlerim şaşkınlıkla dona kaldı. Kalbim bir anlığına tekledi. Farketmeden nefes almayı bırakmış, aniden televizyona dikmiştim gözlerimi.
"Yaklaşık bir ay önce başlamış olan operasyon için, bildiğiniz gibi Min Yoongi ve ekibi görevlendirilmişti. Daegu'da süren bu bir aylık süreç sonunda, ekipten 4 kişi şehit düştü. Ancak ekip, acıları taze olmasına rağmen, düşmanı mükemmel bir şekilde kışkırttı. Başkomiser Min Yoongi, evine bir kez daha başarıyla dönüyor."
Gözümü kırpmadan izlemiştim haberi. Yoongi eve dönüyordu. En önemlisi ise yaşıyordu, ölmemişti. Hayattaydı.
Ona olan tüm kızgınlığımı unutmuş gibiydim. Sanki bir anda tüm acılarım vücudumdan çekilmiş, yerini büyük bir mutluluğa bırakmıştı. Yaşıyordu işte, ötesini düşünmüyordum bile artık. Mevsimlerin geçmesini beklememe gerek kalmamıştı. Dönüyordu. Bu ev, artık yine evim gibi hissettirecekti bana.
Bölüm Sonu.
Öf amaan nasıl bitirsem bilemedim. Ne yazarsam yazayım etkileyici bir cümle bırakamıyorum işte buraya 🥹
Neyse güzellerim, gelen güzel yorumlarınızı elbetteki okudum ve sizi bu şekilde bekletmek benim de hoşuma hiç gitmedi. Bu bölüm bir süredir burada taslakta bekliyordu açıkçası. Ancak devam ettirecek motivasyonu kendimde bir türlü bulamadım. Pek güzel olmadı ama umarım yine de özleminizi biraz olsun alabilmişimdir. Sizi çok ama çok seviyorum. Kızdırdıysam affedin lütfen! 🥺🙏🫂
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Wrong² Elections - myg.
Fanfiction"Döndüğünde senden nefret edeceğim. Ve inan bana ne kadar zor olursa olsun, bunu yapacağım." * Not: Wrong Marriages adlı kitabımın devam niteliğindeki ikinci kitabıdır. Serinin ilk kitabını okumadan okunması tavsiye edilmez.