⚡️36⚡️altıncı sene⚡️

332 26 16
                                    

Hogwarts büyük bir okuldu.

Göğe yükselen şatoları, hektar hektar uzanan toprakları ve içinde kaybolup giden milyonlarca gizemiyle devasa bir okuldu. Diğer yandan bir muggleı çılgına çevirecek sırları, verdiği eğitim, bahçesindeki egzotik çiçekleri, insanı büyüleyen dersleri ve farklı yerlerden gelen bin bir tip kişilikteki öğrencileri ile de manevi anlamda doygun bir okuldu.

Hogwarts büyük bir okuldu.

Bu okul pek çok öğrencinin evi sayılırdı. Sıcak yatakları, yararlı dersleri, iyi öğretmenleri, iç huzuru perçinleyen manzaraları, neşeli yüzleri, mutlu eden mekanları ve her şeye rağmen yormayan uğultusu ile gerçek bir evdi.

Buradaki öğrenciler, bu evin yüzlerce kişiye ait olduğunu bilirlerdi ve bundandır koşuşturmacayı, uğultuyu, kavgayı ve benzerini olağan kabul ederlerdi. Hogwarts'ta bir patlama olduysa ikizlerden gelen bir şaka olabilirdi. Hogwarts'ta bir uğultu varsa; Harry Potter'ın geçen gün gülümseyerek yardım ettiği kızın dedikodusu çıkmış olabilirdi. Hogwarts'ta koşuşturma varsa birileri Profesör Snape'in dersine geç kalmış olabilirdi. Hogwarts'ta kavga varsa muhtemelen iki bina bir quidditch maçının ateşine kapılmış olabilirdi.

Draco, Harry'nin gittiğini duyduğundan bu yana geçen vakitte ortak salona oturmaktan fazlasını yapmış değildi. Hogwarts'ın daimi kargaşası, vaktin geç olması sebebiyle dinmişti ve ortak salonda sadece onunla birlikte bekleyen arkadaşları ve Harry'nin ricası üzerine ara sıra ortalıkta dolanan birkaç D.O. üyesi vardı.

Draco dudaklarını yalarken bakışlarını kaldırdı. Harry'nin hortkuluk aramaya gideceğini biliyordu ancak o an geldiğinde bunu yaşaması umduğundan daha zor gelmişti. Bir nevi Voldemort ile karşı karşıya bile gelmiş sayılabilirdi.

Göğsündeki ağırlığı derin bir nefesle dindirmeye çalışırken her daim dik olan omuzlarını rahatlatmak istercesine biraz oynattı. Yine geç vakit olmasına rağmen, kargaşının aksine, gece vaktini umursamayıp canlı kalmaya devam eden Hogwarts öğrencilerinin ara sıra nükseden sesinin kulaklara dolduğu sırada Draco tekrar kesme taşlarla kapalı olan kapıya doğru baktı.

O sırada, son 10 dakikadır, her gece olduğundan daha fazla bir uğultuya sahipti Hogwarts lakin zindandaki öğrenciler buna o kadar net şahit olamamakla beraber henüz bir tepki göstermiş değillerdi. Belki de diğer 3 bina yine kendi aralarında eğleniyorlardı. Aslında artık Slytherinler de davet edilir olmuştu, neden şimdi bu gece okulu dahi saran olağandan fazla uğultunun sebebinde onlar yoktu anlaşılır şey değildi.

Draco buna kafa yormadı. Gözlerini yumdu içindeki endişeyi dindirmeye çalıştı. O sırada omzuna kibar bir el dokundu. "Draco, tatlım, bir bardak çay ister misin?"

Draco gözlerini açtı. Salazar aşkına, Harry savaşa gitmiş değildi, yani öyle umuyorlardı. Öyleyse Draco neden böyle endişe ediyordu? İçinde kötü bir his vardı ama yine de bunu o kadar da çok belli etmek istemediğine karar verdi. "Aslından iyi olabilir. Sağ ol Della."

Della yavaşça tebessüm etti ve Draco'dan uzaklaştı. Bir ev cinini çağırmaktansa ortak salondaki o çok küçük tezgaha doğru ilerledi. Sonra arkasına dönmeden sordu. "Ben de bir tane içeceğim. Başka isteyen?"

"Lütfen." diye seslendi Amaya. Elinde tuttuğu kitabı okumaya ara vermiş değildi.

Theo ona bir göz attıktan sonra alışıldık naif sesiyle fısıldarcasına seslendi. "Ben de bir fincan alabilirsem çok güzel olur, teşekkürler."

Della başını salladı ve tezgaha ulaştı. Hâlâ cevap vermeyen Alex'e sormak için omzunun üstünden arkasına baktı ancak o konuşamadan güçlü birkaç çarpma sesi duyuldu. Çarpma sesi yerini duvar yumruklamasına bırakırken Della irkilerek ortak salonun kapısına doğru ilerledi. Asasını çıkarırken adrenalin ile çırpınan kalbini hissetti. Salazar aşkına! Birden nereden çıkmıştı bu gürültücü ve kaba misafir?

Querencia -DrarryHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin