Kesitler

226 18 1
                                    

Şehrin en ücra yerinde üç katlı, terk edilmiş, yapımı yarım bırakılmış, toz içinde olan, en alt kattaki dairede bir kanepenin üstünde oturmuş kitap okuyordu.

Kitaba öyle dalmıştı ki, havanın karardığının farkında değildi.

Bir tek onun bulunduğu kattaki dairede pencere ve kapı vardı. Zamanının neredeyse çoğunu burada geçirdiğinden ailesi bunu uygun görmüşlerdi.

Romanının sayfasını bitirdiğinde dışarı çıkıp gökyüzünü incelemek istedi. Sonunda kararını doğruladığında kanepeden kalkıp; tozlu parkelere basarak nedenini bilmediği şekilde yavaş, küçük, ürkek adımlarla kapıdan çıktı.

Binadan dışarı çıkarken tanıdık gelmeyen bir his kaplamıştı bedenini. Bu huzursuz hissin üzerinde durmayarak derin bir iç çekti.

Sonunda dışarıya geldiğinde kafasını kaldırıp gökyüzüne baktı. Sonsuzluğu çağrıştırıyordu ona şu sonu gelmeyen tavan.

Yüzünü ılık, yumuşak bir esinti yalayınca güldü. Belki de içinde ki nefreti söküp götüren, gökyüzünden gelen bir rüzgar..

Kararmakta olan gökyüzüyle bakışmasında pes edip kafasını toprağa çevirdi. Sanırım içindeki bütün negatif yükleri alıp pozitif yükleri bırakıyordu bu toprak.

Ama çoğu zamanda diğer insanların kötülüğü ve nefretini toplayıp getiriyordu bu rüzgar.

Göremediği ancak hissedebildiği rüzgara kızdı kendi içinde. Sonra beynindeki tartışmaya geri döndü. Çoğu zaman negatif yükleri alıp pozitif yükleri bırakmıyordu bu toprak; bütün negatif yükleri ona gönderiyordu sanki.

Araba haraket ettiğinde ezdiği yaprak seslerini duyunca düşüncelerinden arındı. Sesin geldiği yöne önce kafasını sonra bedenini döndürdü. Döndürdüğü taraf rüzgarla aynı yönde olduğundan saçları yüzüne doğru savruldu.

İki eliyle yüzündeki saçları çekti ve arabaya doğru baktı. Gösterişli, siyah bir arabaydı. Camlarından dolayı arabanın içide gözükmüyordu. Ve sonra arabanın kapısı yavaşça açıldı.

İçeriden bir adam çıktı. Genç adam dudaklarının arasındaki sigarayı parmaklarıyla tutup son kez içine çektikten sonra ağzından ayırdı. Kocaman adımlarla binaya doğru yürümeye başladı. Adımlarının büyüklüğünden dolayı olsa gerek binaya gitmesi uzun sürmemişti. Yürürken koşuyordu sanki.

Geri geldiğinde yüz ifadesi arabadan inip binaya doğru yürüdüğünde- bir nevi koştuğunda- gibi ifadesiz değil sinirliydi. "Hay aksi. Burda yok," diye mırıldandı. Ardından hiç vakit kaybetmeyip arabasına binip kızı tüm merakıyla yalnız bırakıp ortadan kayboldu genç adam.



PARILTIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin