~Bir kalbiniz vardır, onu hatırlayınız.
-Cahit Zarifoğlu-
Zemine çarpan sert sesle arkaya döndüm. Yüzümdeki bıkkın ifadeyle merdivenlerden uçarcasına gelen, ayağındaki kundurasına rağmen düşme tehlikesi geçirmemiş olan adama baktım. Bu ikinci gelendi. Gözleri biraz bende oyalandıktan sonra en son gelen 'patron' olarak tahmin ettiğim adamın yanına gitti. "Abi, dördüncü bir yer bulmuşlar istersen oraya da bir el atalım, " dedi hararetli hararetli. Patron sakince ona dönüp "Koyacak bir şey kalırsa hallederiz, " dedi diğerinin aksine heyecansız ve tamamen dümdüz. "Bir bakarsın beşinci yere konmuşuz hiç belli olmaz değil mi Kenan? " Dedi patronun yanındaki arkamda ki adama eğlenircesine sırıtıp sorusunu yöneltirken. Kenan'da güldükten sonra tam ağzını açmıştı ki patron "Kesin zırvalığı, " diyerek ikisini de suspus etmişti.
Susturmasaydı kim bilir bu konuşma 'altıncı yere kapak atma', 'yedinci yeri bulma', 'sekizinci yere uçma' olarak uzayabilirdi. Şuan konuya Fransız kalmıştım, bahsettiklerini anlamıyordum. Hatta bırak Fransız'ı konuya uzaylı kalmıştım.
Arka yoldan binanın ön tarafına doğru gelen arabaya bakıyordu herkes. Şaşırmıştım, patron binanın ön tarafındaki yola doğru bakınca oradan bir şeyler çıkar diye bekliyordum. Siyah minibüsü sürücü henüz park haline getirmeden arka sürgülü kapısı açılmıştı. Yanımdaki veya arkamdaki adamlar hareketlenmişlerdi. Minibüsün açık kapısından atlayan adama odaklandığımda dondum kaldım.
Bu günlük bu kadarı fazlaydı.
Küçük çaplı bir şok geçiriyor olabilirdim. Onun burada ne işi var?
Buğra koşarak buraya geldiğinde kendime gelmek amaçlı silkelendim. Binanın çıkış kapısına geldiğinde bana dönüp baktı. Yüzünde şaşkınlığa dair hiçbir belirti yoktu. Düpedüz rahattı. Ben hala Buğra'ya bakarken o patronla ve yanındakiyle konuşuyordu. Minibüsten gelenlerin de takım elbiseli olmalarını beklerken onlar ciddi ve soğuk görüntülerine rağmen onsekizlerinde bir gencin giyebileceği türden sportif giyinmişlerdi. Dibimizde minibüsten gelenlerin hepsi toplandığında patron Buğra'yla konuşmayı bırakıp onlara döndü. "Yeni eleman mı? " Dedi minibüsten gelenlerden birisi patrona beni işaret ederek. Eleman olacağım varsa da yetersizmişim ya da beğenmemişim gibi burnunu kırıştırıp yandan baktı. Ona cevabını verecekken Buğra benden önce davranıp "Hayır, " dedi kendinden emin ve son kararıymış gibi.
Yine bir Özge klasiği olarak gözlerimi kapattım ve düşündüm; 'neler oluyor?', 'neler olacak?', 'Buğra'nın burada ne işi var?', 'benim bunlarla ne işim var?', 'şu saçmalık ne zaman bitecek?'... Tabi ki de hepsi cevapsız sorular. Ve şuan sabrımın son damlalarını kullanıyorum.
Adamın biri gelmiş bana hesap soruyor, çıtımı çıkartmadan gelmiş burada bekliyorum, eleman oluyorum, yok yok olmuyorum onaylanmadı sonuçta değil mi?
Normal mi? Koca bir 'Hayır.'
"Niye bilader surata baksana insanı yiyecekmiş gibi bakıyor, sevdim ben bunu. "
"Size, hayır dedim. " Az önce yeni eleman olmamı savunan adama bakarak, hepsine karşın söylemişti bunu Buğra.
----
Araba lastiğinin asfaltta rahatça kayarken çıkardığı sesli duyunca korkum kendini belli etmişti. Kurtulduğumu umarak rahatlamak için durduğum yerden kaçmak için lanet okuyarak kalkıyordum. Araba dibimde bittiğinde koşmak için hiçbir girişimde bulunmadan öylece baktım. Aslında koşsam iyi olurmuş, çünkü bu onların minibüsüydü.
Arka sürgülü kapı açıldığında içeridekine dik dik baktım. Sadece baktım, yüzümde mimik değişimi olmadığına kalıbımı basabilirdim. Ancak sergilediğim ifadenin aksine değişik şaşırma nidalarını öne sürebilirdim. Ne var ki şu zamandan sonra her türlü olaya açıktım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
PARILTI
TeenfikceNe garip, güneşten kaçmak isteyenler için çare gölgededir. Ama bizim hikayemizde güneş gölgeye görünüp onu yok etmeyecek, gölgenin içindeki kafesten ruhunu kurtaracak. "Sönmeye yakın, son kez parlayacak bir parıltı işine yarar mı?" Özge Bilgiç. Biy...