Kendime dair hatırladığım en yoğun duygunun hayal kırıklığı olduğunu hatırlıyorum. Çocukken, gençken, genç yetişkinken... Kendine güveni yüksek bir çocuk olmadığımın yankıları beynimde dalgalanıyordu. İlkokul ve ortaokul yıllarında etrafımdaki arkadaşlıklarım benim için kolay değildi. Hiçbir zaman kendimi ait hissedemezdim onlara. Sanki daha o zaman bile hayatta kendimize dert edindiğimiz şeyler farklı gibi gelirdi. Evet dert... Tabii ki dertlerim vardı. 8 yaşındaki Süreyya Duru'nun bir sürü derdi vardı. Bunların dert değil de ailemin mutsuzlukları olduğunu anlamamsa tam 26 yılımı aldı.
Kendimi demirin kızgın ateşinde büyüttüğüm 26 yılın sonuna vardığımdaysa çabaladığım, korktuğum her şeyin boşa olduğunu çok zor öğrendim. Mesele olan da öğrenmek değil kabullenmekmiş zaten.
Gününüzün çoğunu bir otopsi masasında; son bulmuş hayattan kalan kırıntıları birleştirmeye çalıştığınız insanların başında geçirince düşünmeye ve düşüncelerinizi tasnif etmeye oldukça vaktiniz oluyor.Şimdilerde de kendime verdiğim ceza buydu. Kendimi evimden 1823 km uzağa tek bir imza ile postalamıştım. Evet tam olarak kendimi postalamıştım. 26 yıllık mutsuzluk öl dese canımı vereceğim o kişinin kalbimi 500 yerinden bıçaklaması sonrasında, sanki kendini yağmur sonrası bir dinginliğe bırakmıştı . Sessiz sedasız halledilen, hazmedilen bu dalgayla kendime o şehirde bir yer bulamamıştım sanki.
İçimde paramparça olan tek şey duygularım değildi. Sanki duygularımın da bir önemi yoktu bu yaşananların yanında. O zaman daha evrensel gelmişti en azından her şey. Şimdilerde kendi yalnızlığımda, sessiz sedasız bir yaşam sürmek ya da yaşadığımı düşünmek benim için daha kolaydı. Bu kadar kolay mıydı. Bir insanı seviyor gibi yapmak, hayatına almak, vakit geçirmek. Gerçekten bu kadar kolay mıydı?
Derken yine okuduğum kitabın bir sayfasında takılı kalmış üstüne kendi yorumlarımı eklemiştim.Hayat her zaman acımasız değil miydi zaten. Sadede geleyim artık. Çok klişe bir hikayem var aslında. Kız ve erkek mucizevi bir aşk yaşar ve erkek aldatır, eski sevgilisine döner. Mutlu son. Geriye de sensin dünyanın varoluşunu sorguladığı bilmem kaç gün kalır. Hele de zaten fazlasıyla sallantılı bir anne baba ile büyüdüyseniz zaten olmayan güveninizin dibini sıyırırsınız kavanozda.
Bizim masamız hep üç kişiydi. Yemeklerimize muhakkak birlikte oturur asla ihmal etmezdik. Dolu dolu olurdu. Ama ya annem ya da babam orada olmazdı. Ya bir tartıma çıkar yemek sessizce devam ederdi ya da biri diğeriyle ilgili bir şeyler anlatırken sadece onaylardı. Şimdi düşünüyorum da onların ''benim için'' parantezine sığınarak oturdukları masaya acaba oturmasaydık şimdi hepimiz daha mı mutlu olurduk. Bir arada kalmaya çalışırken kendimizi büyük bir yalnızlığa mı hapsettik acaba. Ama yine de o yalnızlığın kapımızı çalması uzun yılları aldı. Annemin de babamın da sadece iki insan olarak sürdükleri bir yaşama dönüştü. Herkesin payına kendi mutsuzluğu düştü. Ya da bizim için en iyi hikaye zaten buydu ve şu anda da bunu yaşamaya devam ediyorduk. Yine bir seçim yapmıştık değil mi. Bencilliklerimiz, hayat konforumuz ve mutluluğumuz arasında bir kumar oynamıştık. Ama masadan ne zaman kalkmamız gerektiğini unuttuk galiba. O yüzden bunun bir kazananı yok.Çayımın soğuduğunu fark ettiğimde mutfağa gidip altı açık olan çaydanlığı kapatıp kendime bir bardak aldım. O adar karmaşadan sonra kendime düzenli, rutinleri olan bir hayat kurmuştum. 2 yıl süresi olan mecburi hizmetimin neredeyse 8 ayını geride bırakmak üzereydim. Annem her zaman doktor olmamı isterken babam sadece her ne seçim yaparsam yapayım arkamda olduğunu söylemişti. Doğrusu ben de Adli Tabipliği kendimden beklemiyordum. Ama işte insan her zaman yaptığı seçimlerin hayatını ne kadar etkileyeceğini bilemiyor.
Siz olsanız hangisini seçerdiniz? Sonunu bildiğiniz halde yine de o mutluluğu yaşamak mı isterdiniz?
Yorumlarda buluşalım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Şarkı
ChickLitMısırlı Ramses de inanmıyordu aşk'a Bu yüzden de gözlerini mumyalatmadı Yüzyıllarca piramitleri dolaştı sessiz Rastlayamadı aşk tanrıçası Kleopatra'ya. Ramses'in gözleri mumyalanırken açık bırakılmış. Aşk'a inançsızlığını göstermek için mumyacılar o...