1

558 15 12
                                    








Şanışer'Bütün Gülleri Çalmışlar











Hiç kimsenin acısı içimdeki acıyla aynı teraziye oturtturulamaz. Çünkü yaşanmışlıkların ağırlığı insanların hissettiği kadardır.

Belki de düşünüldüğünden farklıydı. Asıl terazi insanları kendisiydi. Her yükün ağırlığı insanın gösterdiği tepki kadardı.

Zordu. Yaşamak sanıldığı kadar kolay değildi. Bu zamana kadar her sıkıntıya şahit olmuş ama hiç bilmiyormuş gibi davranan bir insan olarak diyorum ki: Bu dünya bir cehennem, zebaniler dolu. Günahı işleyenler değil hep iyiler yanıyor.

Kolumda ki çantanın kulpunu biraz daha sıkarak yol boyunca ilerledim. Kabus gibi geçen bir yılın sonunda lise bitmiş ve üniversiteye yerleşmiştik hepimiz. Aynı okuldaydık arkadaşlarımla. Para cidden her kapıyı açıyordu, bunu bir kez daha anladım.

Kampüsün bilindik kafelerinden birine gidiyordum çünkü hepimizin toplanma alanı orasıydı. Lara, Rüzgar, Kerem, Aytaç, Sercan ve en önemlisi Ekin. Ekin... Oradaydı, kalbimi kırmaya hazır bir asker gibiydi. Taaruzu belliydi, yıkacağı yeri iyi bilirdi. Kırdığı yerin tedavisini bilmezdi, bu yüzden aklına gelip iyileştirmek istediğinde tedavisi tutmazdı.

Zaten iyileştirmek bile istemiyordu, ortada bir tedavi de yoktu. Kırdığıyla bırakıyor, kırıklar canıma batıyor uzun zamandır. Sana geleceğim, demişti. Hâla gelememişti. Ayların yokluğu zamanımda hissediliyordu.

Sarı saçlarım rüzgarla geriye doğru savrulurken kafeye varmıştım, kapıyı açıp içeriye girdim. Sıcak havayı bütün uzuvlarımla hissettiğimde vücudum yavaşca gevşedi. Hava çok soğuktu. Ve ben soğuğa dayanamazdım.

Gözlerim etrafta dolandı bizimkileri bulmak için. Sercan'ı ve Lara'yı gördüğümde o tarafta ki masaya doğru ilerleyecektim ki, masanın tamamına göz gezdirdiğim an atacağım adım durdu. Gevşeyen vücudum kasıldı. O an... O an işte nefes alamadım ben.

Masada bizimkilerin dışında esmer güzel bir kız oturuyordu. Ekin'in yanında, Ekin'e bakıyor, ona gülümsüyordu. Hayır... Sorun bu değildi. Sorun Ekin'in ona bakarken buradan bile belli olan parlayan gözleriydi. Yukarı doğru kıvrılmış dudaklarıydı.

Yutkundum.

Arkadaşı olabilirdi. Kesinlikle! Arkadaşı olabilirdi. Ama o bakışlar? Neden bana önceden baktığı gibi bakıyordu ona? Bana parlayan gözleri neden bir başkasına ışık saçıyordu?

Bu sefer yutkunamadım.

Isınmak için geldiğim yerde cayır cayır yandım.

Oraya doğru adımlamaya başladığımda gözlerim onlardan ayrılmadı bir süre. Masaya yaklaştığımda ilk Rüzgar ile göz göze geldik. Beni görür görmez gözleri saniyelik Ekin'e döndü, Ekin onu da görmedi, karşınındaki kıza o kadar odaklanmıştı ki eskiden kırk kilometre öteden varlığımı hisseden adam beni görmemişti bile. Hissetmemişti. Artık bana hissiz miydi?

"Selam" Dedim masaya geldiğimde. Herkesin bakışı bana dönmüştü, Ekin'e bakmadan gözlerim masada ki herkeste gezdi. Fazladan sandalye yoktu masada. Benim yerime o kızı oturtmuştu.

"Heh, geldin sonunda." Lara' ya döndüm. "Dersim uzadı."

"Ay kız sarı çingene, meyveli bir pasta gelmiş git al hemen. Sana ayırttım bir tane, tadı çok güzel. Dedim bizimki sever, Seyran ablaya söyle adımı versin sana." Aytaç'ın ağzı dolu dolu konuşmasına gülümsedim, bu gerçek bir gülümseme değildi.

"Teşekkür ederim Aytaç ama canım pek istemiyor. Başka zaman denerim artık."

"Aman, sanada iyilik yaramıyor. Alıp ben yiyeceğim sende oturup izlersin artık." Dedi ve masadan o kadar hızlı kalkıp pastaların olduğu kısma gitmiştiki saniyelerini almıştı oraya varması.

"Otursana." Lara'nın sesiyle geri ona doğru döndüm. "Yok ben ilerdeki masada otururum, hem baksana masada yer kalmamış."

"Öyle şey olmaz."

"Rüzgar'a katılıyorum. Olmaz öyle şey." Kerem geldiğimden beri ilk defa konuşuyordu.

"Olur, olur. Hem zaten benim ödevim var burada odaklanamam." Yalandı, ödevim falan yoktu. Zaten bu masada ki herkes bu masaya neden oturmak istemediğimi biliyordu.

"Ama—" Lara'nın sözünü kestim. "Aması yok. Sonra görüşürüz." Kimseden cevap beklemeden ilerideki boş masalardan birine yerleştim. O sırada Aytaç pastasını alıp yerine ilerliyordu, gözleri saniyeler sonra bana değdi. Kaşları çatıldı, adımları durdu. Ardımda kalan masaya bir kez daha baktı ve kafasını iki yana sallayıp rotasını değiştirip bana doğru ilerledi. Pastayı ortamıza koyup önumde ki sandalyeye kuruldu, bana bir çatal uzattı.

"Kankimle yemeyeceksem ne anlamı var ki?" Gülümsedim ona karşı. "Hadi kızım daha ne kadar seni bekleyeceğim? Al şu çatalı ve yumul." Elinden çatalı alıp pastadan bir çatal alıp ağzıma attım.

Tadı güzeldi ama damağımda acı bir tad vardı. Kocaman bir yumru yerini koruyordu. Beni ona bağlayan his, boğazıma dolanıyordu. Nefes alamıyordum ben arkamdaki varlığına rağmen yanında bir başkasının yanında olmasından sonra. Arkadaşı... Arkadaşı olsa Lara tanıştırırdı, durmazdı. Yanlış anlamama izin vermezdi. Ama susmuştu. Gitmeme izin vermişti. Çünkü her şey düşündüğüm gibiydi.

Önüm bulanıklaştı, pastadan bir çatal daha aldım. Gözümden akan bir damla yaş yanağımdan süzüldüğünde mezarımdaki çiçekler geri açmadı.

.

Merhaba.

Öncelikle Bir Şarkı Yaşa bitmeden bu kitaba başladığın için özür dilerim ama bunu yapmak zorundaydım. İki kitabıda beraber yürüteceğim. BŞY ile herhangi bir spoiler barındırmadığı için rahatlıkla okuyabilirsiniz.

Nilsu, benim yaralı kızım. Çok acı çekti, çekecek. Ona kıymak istemiyorum ama hikayesi bu, kaderi böyle yazılmış. Onu yazmak, anlatmak bende ve sizde çok şey değiştirecek. Eminim.

Kitap uzun olmayacak. Zaten kısa hikaye olduğu için bölümleride kısa.

Umarım Nilsu'yu herkesin sevmediği kadar çok seversiniz.

Sevgilerle.

Perdidit.

BAZI AĞRILAR DİNMEZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin