4

265 13 7
                                    






Model'Sen Ona Aşıksın
(KABULLENME)






Sana söylemek, anlatmak istediğim çok şey var. Lakin sesim çıksada kelimelerin bir anlamı kalmadı artık.





.





Dünü hangi yarayla kapattım, unuttum. Hangi iğneyle diksen, yarına bağlanmaz gün.

Soru işaretiyle biten cümlenin netliği yoktur. Noktanın ağırlığı omuzlarını çökertir. Sen beni hep bir soru işareti cümlesinde bıraktın. Sonra noktayı öyle bir koydun ki bize, hiçbir terazi tartamadı yükümü.

Şuramda... Sol yanımda kocaman bir ağrı; ne dilimden kelimeler dökülür, anlatırım, ne de oradan bu acıyı söküp atarım.

Ağlayarak, koşarak otoparka giderken etrafımda ki insanları umrumda değildi. Canım yanıyordu. Canım öyle bir yanıyordu ki bununla ne yapmam gerekiyor bilmiyordum. Cezası mıydı bu dünyanın bana? Ağır değil miydi? Taşımalı mıydım illa? Atamaz mıydım bir köşeye, duygulardan çekip gidemez miydim?

Ağrıların ilacı olur. Bunun yok, nasıl taşıyayım ki? Hangi ağrı kesici dindirir ki? Bilmiyorum ben. Bilmiyorum... Bununla nasıl başa çıkılır hiç öğrenmedim. Babamdan sevgisizliği kendimi bildim bileli tadıyordum. Sevgiyi ondan almıştım. Babamın ki acı vermiyordu artık, onun ki göğsümü kan içinde bıraktı.

Ben, babamdan alamadığım sevgiyi onda bulmuştum. Bir kız çocuğunun olmayan ilk kahramanının yerine koymuştum onu. Pelerini yoktu, varlığı yeterdi. Ama o da babam gibi benim kahramanım olmak istemedi. Sevgisini benden geri çekti. Zaten bir kız çocuğunu babası sevmiyorsa kim sevsindi ki?

"Nil." Ekin'in arkamdan bağıran sesiyle ayaklarım daha da hızlandı, önümü görmesemde nereye gittiğimi biliyordum.

"Nil, dur lütfen." Durmadım, koştum. Zaten neden geliyordu ki? Gelmesindi. Gitsin, onun yanında kalsın. Canımı yaktığı yetmemiş miydi?

Otoparka girdim, çantamın ön kısmında arabanın anahtarını çıkarmıştım ki, kolumu tutup bedenimi kendine döndürdü. Hemen kolumu sertçe ondan kurtardım, geri çekildim.

"Ne istiyorsun ya, ne?" Bağırdığım için etrafımızda ki birkaç insan bize dönmüştü.

"Dinle bir." Mavi gözleri öyle bir bakıyordu ki, oturup onu saatlerce dinlemek istemiştim. Gözyaşlarım bu istekle daha çok aktı.

"Neyi dinleyeyim Ekin ben? He, söyle. Neyi dinleyeyim ben?! Dinleyecek bir şey mi kaldı?" Boğazım yırtılacak gibi hissettim. Konuşmak şuan o kadar zordu ki... Benim ayakta duracak halim yoktu. "Neyi dinleyeyim, söyle!"

"Nil..." Bana doğru bir adım daha attığından onu omuzlarından ittim. "Neyi dinleyeyim Ekin?" Bir adım daha atıp tekrardan ittim. "Beni sevmediğini mi?" Tekrar ittirdim. "Nasıl unuttuğunu mu?" Tekrar... "Onu nasıl sevdiğini mi?!" Boğazımdan bir hıçkırık dışarıya kaçtı. "Sen benim gördüğümü bana nasıl açıklayacaksın. Daha önceden hiç farkında olmadığımı mı zannediyorsun?" Yüzünde öyle bir ifade vardı ki buraya çömelip saatlerce ağlayabilirdim.

"İhanetinin farkında değilim mi zanmediyorsun? Çek sırtımdan bıçağını! Artık hissetmek istemiyorum."

Hissetmek istemiyorum. Seni göğsümde yarayla hissetmek istemiyorum.

BAZI AĞRILAR DİNMEZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin