6

215 10 0
                                    









Majeste'Aşk Dediğin











"Pekii, başlayalım o zaman seansa." Kafamı salladım usulca. Psikoloğum olan Mine hanım tam karşıma oturdu elinde her zaman ki gibi siyah kapaklı defteri ve dolma kalemiyle.

"Son iki haftadır nasıl hissediyorsun?" En son geldiğimde durumumun iyiye gittiğini söyleyip her zaman ki verdiği görevlerden vermemişti. Bu iki haftada sadece kendim olacaktım onun değişiyle. Kendime odaklanıp, hayatımda nelerin değiştiğini geri çekilip izleyecektim. Hayatın olumlu yönlerini kendime hatırlatıp, günü her zaman yazdığımı söylediğim ama asla yazmadığım o günlüğe yazacaktım. Yazacaktım ki, geri dönüp baktığımda kendimde ki gelişmelerin farkına varacaktım. Ama yazmıyordum. Çünkü o kadar basit değildi. Hayatımın yokuş aşağı freni patlamış araba gibi gidişini yazıya dökecek değildim.

Ellerimi önümde birleştirip kafamı eğdim. Parmaklarımla uğraşmaya başladım.

"Kendimi bu yaşıma kadar bir hiç gibi hissetmemiştim." Karşımda ki kadının dikkatli bakışları üzerimdeydi, buna hâlâ alışamamıştım. "Şimdi kendimi kocaman bir hiçmişim gibi hissesiyorum."

Dünya'da milyarlarca insan var. Ben kendimi biri bile olarak görmüyordum. Bir karıncanın Dünya'da ki hacmi kadar yer kaplıyordum, bir ölünün yokluğu kadar varlığım. Bir hiçten fazlası ama öyle hissettiriyor.

"Seni böyle hissettiren şeyin tam olarak ne olduğunu bana söyleyebilir misin Nilsu?" Hayır, söyleyemem. Çünkü size hiçbir zaman doğruyu söylemedim tam anlamıyla. Babama rapor verdiğinizi bilmediğimi zannediyorsunuz ama biliyorum. Tedavi olayım diye gönderdiği yerde beni yine susturmuştu.

"Kelimelerin anlamı vardır zannediyordum." Derin bir nefes aldım. Ekin... O gün oradan ayrıldıktan sonra evime gelip beni sormuş. Beni defalarca kez aramış ama telefonumun şarjı bittiği için daha sonradan görmüştüm. Sonra yine aramıştı, bu sefer ben açmaya cesaret edememiştim. Bitti, demiştim. Bitiremesem de, ben inanmasamda bu kelimeye, o bu kelimenin gerçek olduğuna inanacaktı.

"Yokmuş. Kelimeler yalana bulandığında anlamını yitiriyormuş. Gerçeği eylemler söylüyormuş. Ne dediğin değilmiş önemli olan. Önemli olan nasıl dediğinmiş. Kelimelere can veren bir beden, eylemleriyle o kelimeleri öldürebilirmişte."

Açık açık anlatmasamda dolaydı yoldan içimi dökmek istiyordum. En azından birazcık, birazcıkta olsa bunu yapmak istiyordum.

"Seni böyle bir sonuca götüren ne pekii?"

"Yalanlar." Dedim hiç düşünmeden. "Yalancı insanlar."

Ekin'de yalancıydı, dimi? Yalancı. Artık yabancı.

"Nasıl bir yalan bu?"

"Kötü..." Mırıltımı duydu mu, bilmiyordum. "Çok kötü bir yalan. Çok kötü bir acı. Çok kötü bir yalnızlık." Yalnızdım, bir hiçtim artık. Özdemir Asaf'ın da dediği gibi: "Aşkın matematiği farklıdır Lavinia. 2'den 1 çıkınca 0 kalır." Hiç kalmıştım.

"Bu çok kötü bir ağrı."

"Neren ağrıyor?"

"Göğsüm..." Sol yanım... "Göğsüm çok ağrıyor." Bir zamanlar kelebekler kondurduğu yerde şimdi bir cenaze yatıyor.

"Bu ağrının kaynağını biliyor musun?"

"Bilirim." Dedim düşünmeden. "En başından beri biliyorum."

BAZI AĞRILAR DİNMEZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin