25 ⋆a pocket full of soul⋆

469 37 4
                                    

×Bölümü medyadaki şarkıyla
okumanız tavsiye edilir.

×Oy vermeyi ve yorum
yapmayı unutmayın♡

rosé

Balodan sonra o konu hakkında hiç konuşmamış, ad koymamıştık. Ancak ikimiz de aramızdakinin bir arkadaşlıktan fazla olduğunu biliyor, çatıda öpüştüğümüz günden sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını fark ediyorduk. Yüzündeki naif tebessüm, bana bakan gözlerindeki sevimli ifade aksini düşünmeme zaten imkan vermiyordu.

El ele tutuşmuş, gezi kafilesinin en arkasında ilerliyorduk. Tam bir kafileden de söz edilemezdi gerçi, herkes ufak gruplar halinde fazla dağılmamak koşuyla aynı doğrultuda hareket ediyordu. Okulların kapanmasına epey az kaldığı için güzide okulumuzun güzide müdürü son sınıfların stresini azlatmayı hedefleyen bu düşük bütçeli Busan gezisini ayarlamıştı. Belki de okulda geçirdiğimiz koca dört seneyi iyi hatırlamamızı istiyordu.

"Hey Jeon! Kafayı derslerle bozmamış mıydın sen ya? Şaşırtıyorsun beni."

Jungkook'a seslenen ses tanıdıktı kafamı çevirip baktığımda Jisung olduğunu gördüm, büfedeki sarhoş çalışan.

"Sen de Min Hee ile barışmışsın bakıyorum," diyordu Jungkook yanındaki kızı işaret ederken. "Ayrıldığınızı sanıyordum."

Kız, şaşkın gözlerle bakarken Jisung yüzüne şapşal bir gülüş yerleşmişti. "Hiç ayrılmadık ki!" Cümlesini bitirir bitirmez yanımızdan hızla ayrıldığında Jungkook "Ah şu alkolik velet..." diye mırıldanıyordu.

Busan'ı sevmiştim. Seul'e göre daha rahat ve sakin bir şehirdi. Jungkook'un çalıştığı büfenin adı da Busan Büfe'ydi, özel bir anlamı olup olmadığını merak etmiştim.

"Fazla gitar çalmıyor musun sence de?" Dedi Jungkook birden, ellerimizi hafifçe kaldırmış parmak uçlarıma bakıyordu. "Kıpkırmızılar, yine yara oluşacak galiba."

Kıkırdadım, ilkbahar geliyor olmasına rağmen nefesimin oluşturduğu buharın gözden kaybolması için gereken hava sıcaklığı hâlâ sağlanamamıştı. "Soğuktan kızarmıştır belki."

Gülümsedi. "Peki, o zaman..." ellerimizi tutup cebine soktuğunda "şimdi ısınırsınız küçük hanım." diyordu.

Ah, tanrım... iyi hissediyordum gerçekten. Onunla olmak beni hiç olmadığım kadar mutlu ediyor; hafifçe alnına değen kahverengi saçları ve ufak bir tebessümle kıvrılan dudaklarına bakmak içimdeki kelebeklerin pırpır etmesini sağlıyordu. Daha önce böyle hissetmemiştim. Bu duygunun bağımlılık yapmasını istemiyordum...

"Busan'a hiç gelmiş miydin?"

"Efendim?"

Sorusuyla dünyaya döndüğümde, kıkırdayarak sorusunu tekrar etmişti. "Buraya geldin mi daha önce?"

Reddercesine başımı salladım. "Seul'den başka bir yeri bilmiyorum... Ama güzelmiş burası." Dedim derin bir nefes verirken oluşan buharı izlemek hoşuma gidiyordu.

"Ben Busan'da doğdum.. Burası bir nevi memleket sayılır benim için."

"Hey! Neden en başında söylemedin ki?" Aniden durdum. "O zaman Busan Büfe'de o yüzden mi çalışıyorsun? Sadece Busanlıları mı alıyorlar?" diye sordum heyecanla.

Kahkaha attı. "Evet... aslına bakarsan müdür Busan'dan olmayanları içeri almamızı bile istemiyor..." Gülüşünü zar zor bastırıyordu. "Şimdi madem sırası geldi itiraf ediyorum, seni Busan Büfe'nin eşiğinden içeri sokmakla çok büyük suçlar işledim!"

prom queen ✘ rosékookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin