0.1

43 5 20
                                    

Madrigal-Kelebekler

Saçlarıma gelen ve durmayan su damlalarıyla yağmurun şiddetini anlamıştım. Bir yandan koşuyor bir yandan ise yağmur kokusunu içime çekmeye çalışıyordum. Aniden gök gürültüsünü duyup birazdan korkudan ve soğuktan öleceğimi düşünerek daha hızlı koştum ve sonunda, apartmanıma ulaştım.

Hızlıca zile basarken bir yandan ablamın evde olmadığını düşünüp korkuyor, bir yandan da sadece süs için duran ve yağmurdan korumak dışında herşeyi yapan ismini anlamlandıramadığım çatı şeysine içimden sinirleniyordum.

7. kez zile bastıktan sonra ablamın açmayacağını anlayıp kendi anahtarımla kapıyı açınca şükrettikten sonra hemen odama koştum ve kuru yer kalmamış ceketimi ve okul üstümü çıkardım. Islak çantamı boşalttım ve güzel kitabımın ıslandığını görünce ağlayacak gibi oldum ama kendimi tuttum. Aynada ıslandığı için kıvırcıklaşan ve kabarıklaşan iğrenç saçıma baktım. Şuan kesinlikle banyo yapmalıydım.

Banyoya girerken ablamın masa başında uyuyakaldığını gördüm ve istemsizce gülümsedim. Şuan sadece ablama değil, aynı zamanda anneme ve babama bakıyordum. Ablam eskiden ben annem ve babamın neden olmadığını sorduğumda hep gözleri dolar ve bana "Mutlu olmaya gittiler."derdi ve asla bunun ilerisine gitmezdi, fakat 12 yaşına geldiğimde ve gerçekleri öğrenmek istediğimi söyleyince, ne kadar itiraz etsede bazı şeyleri öğrendim.

Keşke öğrenmeseydim.

Babam anneme evlendiklerinden beri şiddet uyguluyordu. Annemin gözyaşı ıslaklığıyla kabardığını düşündüğüm mektuplarında öğrenmiştim bunu.

Ölmeden önceki mektuplarıydı bunlar.

Mektupların tamamını bulamadım fakat birazını bulduğumda ablam artık öğrenmem gerektiğini düşünüp annemizi anlattı. Gökyüzü kadar mavi gözlerini, kahve dalgalı yumuşacık saçlarını ve güzel gülümsemesini anlattı. Ve tabi babam olacak adamın nasıl onun yüzünü soldurduğunu...
Ablam 8, ben 2 yaşındayken annem intihar etmişti. Ve arkasında bıraktığı tek şey, bizden sürekli özür dileyen artık dayanamadığını anlatan mektuplardı. Babam hayatını mahvettiği kadının intihar ettiğini görünce ise bizi umursamayıp ortada bırakıp gitmiş, biz ise ablam 18'ine basana kadar orada kalmıştık. Ablamı hatırlıyorum da,okuldan sonra onu hiç görmezdim. Bizi yaşatmak için çalışıyormuş meğerseki.
Ablam ile ilgili hiç şikayet etmedim. O ve ben değil, herzaman bizdik çünkü.

Kafamdaki düşüncelerden sıyrılarak ablamın zile o kadar basmama rağmen uyanmamasına sesli bir kahkaha patlattım ve sırılsıklam kıyafetimle odama geçtim.

Kıyafetlerimi çıkaracakken bir anda vücudum sanki az önce donmamışım gibi sımsıcak oldu, hatta yanıyor gibiydim. Ateşime baktım fakat birşeyim olmadığını gördüm. Ama eminim yanıyordum hiç bu kadar sıcak hissetmemiştim kendimi. Kıyafetlerime baktım. Kurumuşlardı. Hemde az önce ıslakken.

Yeni kıyafetler giyerken artık sıcaktan terlemeye başlamıştım, dayanamadım ve soğuk bir duşa girdim. Çıktığımda ise üstümdeki tişörtle bu sefer donmaya başladım ve tekrar kazağımı giydim. Garip dedim içimden. Bu sıralar her şey garipti aslında. Yazdan beri böyleydi bu, yanıyorkem bir anda donuyor, toprakla ikidebir uğraşasım geliyordu. Hafiften güldüm. Neden güldüğümü bende bilmiyordum.

Mutfağa gidip kendime makarna yapmaya karar verdim. Yemekte ablama çekmediğim için ablam hazırlamadıysa neredeyse hergün makarna yiyordum zaten.

Ocağın altını açtım ve suyun kaynamasını bekledim.

______________________

Makarnayı yedikten sonra yine terlemeye başladığımda ablamın uyanmaması için kapıyı yavaşça çekip dışarı çıktım. Terlediğimden dolayı üzerime bişey almamış ve rahat bir şekilde yürüyordum. İnsanların garip bakışlarını görünce güldüm. Gerçekten bu aralar çok tuhaftım.

Yağmur durmuş, hafif bir gökkuşağı çıkmıştı. Doğanın kokusunu içime çektim ve partaki çimlere uzandım.

Saçlarımı açtım, saçlarımı hep toplardım. Açık tutmak beni rahatsız ederdi ama şuan sanki bunu yapmazsan hiç özgür olamayacağım gibi geliyordu. Gökyüzüne baktım ve iç çektim

Uzun bir süre böyle durduktan sonra kalktığımda terleme hissi artık yoktu fakat rüzgara rağmen üşümüyordum da.

Etrafıma baktım. Önümden bir kelebek geçti. Sanki gittiği yere rüzgar da geliyordu, yanına yaklaştım. Elimi açmamla konması bir oldu. Ben şaşkınlıkla donakalmışken elimin titrediğini hissettim. Neden bana bunlar oluyordu? Hasta mı olmuştum? Niçin hep garip şeyler başıma geliyordu? Onları ben mi davet ediyordum? Kelebek elimde ayrılmıyordu.

En sonunda keleği gerginlikle kovalayınca uçtu fakat hala elim titriyordu. Toprak... Toprağın hep insanı sakinleştirdiği söylenirdi. Elimi bir ağacın altında ki toprağa soktum. Sokmamla elimi çekmem bir oldu. Çünkü bir anda eline kök gelmişti, elimi çektiğim anda toprağın dışına attı kendini. Elim hala titriyordu.

Rüzgar hep benden uzakta eserken bir anda sanki bana öfkeliymiş gibi üzerime savurdu kendini. Şaşkınlıkla dururken saçlarım kopacak gibiydi sanki. Şimdi ise donuyordum. Titreyen elim masmavi olmuştu şimdi. Yeniden toprağa dokunduğumda ise bu sefer bir kök değil buz çıktı ortalığa.

Çığlık attım. Ne oluyordu bana böyle?

"Kimse yok mu, yardım edin!"

Kimse yoktu.

Birtek doğa, hırçın rüzgarı ve ben kalmıştık sanki dünyada.

Gözlerimden yaşlar akarken koştum, hiç koşmadığım gibi koştum evime. Ama sanki o kısacık yol bitmiyordu gözümde. Arkama baktım koşarken, kelebek braktığım yerde ölü gibi kıpırdamadan duruyordu. Elime baktım koşarken titriyordu hala ve masmaviydi hala. Koştum, daha çok koştum.

Eve varınca ablamın uynıp uyanmamasını umursadan durmadan zile bastım. Terliyordum aynı anda üşüyordum, buz çıkartan elim hala maviydi, tokam ise hala bileğimde. Gözlerimden yaşlar boşalıyordu.

Ablam kapıyı açtığında solmuş ve korkmuş yüzüne bakıp ona sarıldım, sıkı sıkıya sarıldım.

"Irmak, ablacım ne oldu sana böyle!"

Beni içeri aldı ve ben hala ağlarken dağılmış kahve saçlarımı öptü, iç çekti. Gözleri dolu doluydu.

"Tatlım ne olur anlat ne oldu?!"dedi saçlarımı okşarken

Bunu ona anlatabilir miydim? Kardeşinin bir canavar olduğunu, herkesten farklı olduğunu nasıl söylebilirdim ona? Gözyaşlarımı silip kısık sesle "Sadece sarıl... Mavişin korktu .."dedim. Oda sarıldı bana.

Salona beni oturtuktan sonra ballı sütümü getirdi. Çocukluğumdan beri her üzüldüğünde veya korktuğumda bana ballı süt yapardı. Ne olduğunu sordu tekrardan. Yutkundum. Anlatamazdım. Daha kendim olanları idrak edemezken bundan bahsedemezdim.

"Anlatamam."dedim sessizce. Bana üzgünce baktı, sonra sinirlendi ve;

"Yoksa bi şerefsiz bişey mi yaptı sana?"dedi. Telaşla kafamı iki yana doğru salladım.

"Bana birşey olmadı, dedim ya sadece korktum." Kaşlarını çatarak baktı.

"Ne oldu o zaman? Neden korktun? Neden anlatmıyorsun bana? Yoksa güvenmiyor musun ablana?" Gözleri tekrar dolmuştu. Ona güvemiyordum, kimseye güvenmediğim kadar.

"Yemin ederim güveniyorum ablam ama anlatamam. Lütfen... lütfen zorlama." Yüzüne baktım kırılmış gibiydi ama sinirli görünmeye çalışıyordu. Hiçbir şey demeden kendi odasına gitti. Bende sessizce kendi odama...

Aynama baktım, elimin titremesi geçmişti. Çimdikledim kendimi. Hayır, rüya görmüyordum. Bunlar nasıl olabilirdi, hala aklım almıyordu. Yazdan beri olan gariplikler... Daha fantastik kitapları ciddiye alamazken bu başıma gelenler neydi şimdi? Neden bendim, neden daha cesur biri değil?

Kelebeği düşündüm. Belki onun gibi olmalıydım, belki kendime bu kadar baskı uygulamamalı, özgür olmalıydım. Böylece herşey daha kolay olabilirdim.

Ruhum, bir kelebek olmalıydı.

___________

Merhabaaaaa bu benim ilk hikayem, umarım Eltran'ı beğenirsiniz.
Derslerimden dolayı çok sık bölüm atamayacağım fakat elimden geldiğince hikayeyi güzel hale getirmeye çalışıcağım.







EltranHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin