0.7

742 84 78
                                    


***

Kendimizi bildik bileli beraberdik. Sürekli tartışır, birbirimizle uğraşır ama asla birbirimizi kırmazdık. En azından duygusal anlamda. Ben 10, onlar 11 yaşındayken Sunghoon yanlışlıkla kolumu kırmıştı. Beni salıncakta sallarken gaza gelip fazla yüklenmesiyle salıncaktan düşmüştüm. Kolumun üstüne doğru olan acı verici bir düşüştü. Bir defasında da üçü top oynarken Jay'in bacağı kırılmıştı. Sunghoon'un alnının yarılıp kendini Harry Potter sandığı günler hala aklımdaydı.

Çocukluğumuzda birbirimize fiziksel olarak çok hasar vermiştik. Yine de kimse kimseyi kırmaz, ya da küstürmezdi. Ben çok fazla küserdim ama onlarla barışmadan eve gitmeme izin vermezlerdi.

Çocukluğumuzun geçtiği, benim kolumu kırdığım, bir sürü anımızın olduğu salıncaklarda Jay ve Jungwon'u gördüğüm üçüncü seferdi. Aramıza giren buzları eritmeye çalışmayı bırakın, görmüyordu bile. Benim Jay'im bunları yapacak biri değildi.

Benim Jay'im defalarca beni salladığı salıncağın önüne çöküp başkasının göz yaşlarını silecek biri değildi. Özellikle de benim göz yaşlarım yanaklarımdan onun yüzünden akarken. Artık tanıdığım kişiden oldukça uzaktı.

Oturma düzenimizi bile değişmişti. Heeseung ve Sunghoon bizim zorlamamız yüzünden beraber oturuyorlardı. Sunghoon her ne kadar laf yapsa da gördüğü ilgiden ve Heeseung'ı bezdirmekten memnundu.

Jake göremiyorum bahanesiyle Jay'in yanına oturmuştu. Onu dışlamışız gibi hissetmesini istemiyordu. Onların da Jay'e kırgın oldukları noktalar olduğunu biliyordum. Ama en azından birileri benim kadar bencil değildi.

En arka köşede tek başına otururken düşünecek çok zamanı oluyordu insanın.

"Date falan değil bu." diyen Sunghoon ile bölündü düşüncelerim.

"Bebeğim öncelikle bu date onda anlaşalım. Seni kaçta almam gerektiğini söyle bana yalnızca." dedi Heeseung flörtöz bir tavırla. Amaçlarım arasında Heeseung'la Jay'i kudurtmak vardı fakat Heeseung gerçek anlamda Sunghoon'a karşı koyamıyordu. Biraz tatlı olduklarını kabul edebilirdim sanırım. Sadece biraz.

Sunghoon yükseldiğinde tüm bakışlar bu tarafa dönmüştü "Ya amına koyayım date değil. Ödev yapacağız ne datei tanrı aşkına?" Sınıfın son zamanlardaki eğlencesi buydu işte. Heeseung ne yapıp edip Sunghoon'u kızdırıyor ve birbirleriyle uğraşıyorlardı.

Tek kızgın olan kişi o da değildi. Jay de hala bana o gün için kızgındı. Sunghoon ile konuşsa da hala Heeseung'la konuştuğunu görmemiştim. Yine de daha ılımlı gibiydi ona karşı. En azından aynı ortamda bulunabiliyordu.

Çalan zil sesiyle sınıfın çoğu çıkmıştı bile. Gelecek ders bedendi ve benim gram çıkasım yoktu. Başımı sıranın üstüne koydum. Acaba karnımın ağrıdığını söylesem hoca inanır mıydı?

"Jongseong hyung!"

Duyduğum sesle elimde olmadan anında kafamı kaldırdım. Ne demişti o? Jongseong?

Ona şaşkınca bakan Jay'in boynuna sarıldı. İçimde bir şeyler parçalanıyor gibi hissetmem normal miydi? Midem karman çorman olmuştu bir anda. Anlaşılan hocaya yalan söylememe gerek kalmamıştı.

Jay'in o çocuğun beline sardığı eli beni daha kötü yapmayı çok kolay başarmıştı. Neredeyse haftalardır ben onun yanında bile doğru düzgün duramazken başkalarına sarılabiliyordu.

Başımı yeniden sıraya koydum. Daha fazla bakmaya dayanabileceğim bir görüntü değildi. Ve artık gerçek bir karın ağrım vardı.

"Teşekkürler hyung. Nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum." Hala devam Ediyordu. Ona gerçek adıyla sesleniyor, onunla temas kuruyordu. Jay o adının kullanılmasını sevmezdi. Teması da sevmezdi. Sadece bana ses çıkarmazdı. Benden başkasına o şekilde sarılmazdı. Kafamı kaldırmadan kulaklığımı taktım. Daha fazla duymayı kaldıramayacaktım. Sırtımda hissettiğim elle ne zaman başladığını bilmediğim hıçkırığım yükseldi.

"Bebeğim bak bana. Hadi söyle neyin var?" Jay kafamı sıradan kaldırsa da beni böyle görsün istemiyordum. Beni göremesin diye boynuna sığındım. Bir eli hala sırtımı sıvazlıyordu. "Neyin var güzelim? Söyle hadi bana." diğer elini saçlarımın üstüne koydu. Başımı eliyle destekleyip boynundan uzaklaştırdı. Yüzüm ellerinin arasında duruyor, bir yandan yanaklarımdan süzülen göz yaşlarını siliyor diğer yandan da beni kontrol ediyordu.

"Karnım ağrıyor." diyebildim. Karnımda çözemediğim bir sancı vardı. Gözüm hala sınıfın ortasında takılan Jungwon'a takıldı. Bu da karın ağrımı arttırdı. Ben ağlamaya devam ederken Jay yüzümü yeniden omzuna yatırdı. Beni kendisine daha da yaklaştırdı. Neredeyse kucağındaydım şimdi.

Bir eli sırtımı sabitleyip belimden tutuyor diğeriyle de karnımı ovalıyordu. "Üşüttün mü yoksa? Biliyorsun çabuk hastalandığını. Ilık su iç diyorum niye sözümü dinlemiyorsun ki?" dedi dudaklarını alnıma götürüp ateşimi kontrol ettikten hemen sonra. Her zaman böyle yapardı. Alnımı öper gibi ateşimi kontrol eder, ben daha iyi hissedene kadar karnımı ovalardı.

"Hyung, sarıl bana."

Ona bir şey isteyeceğim ya da bir şeye ikna etmeye çalıştığım zamanlar hariç hyung demezdim. Duraksamasının sebebi buydu biliyordum. Eskiden ona hyung demiyorum diye bazen kızsa da uzun zamandır aramızda hiç bunun konusu olmamıştı. Neden böyle davrandığımı ben tam olarak anlayamasam da onun anladığını biliyordum. Her zaman anlardı. Sadece bu aralar anlamamayı seçiyordu galiba.

Biraz daha yaklaşıp beni dizlerine oturttuğunda artık tam anlamıyla kucağındaydım. Bir eli hala sırtımı sıvazlasa da diğerini sıkıca sarmıştı. Şu an öyle garip ve rahatsız bir pozisyondaydık ki. Dışardan bizi gören yanlış anlayabilirdi belki. Beni kucağına aldıktan sonra sınıftan çıkan Jungwon bizi dışardan görenlerden biri olmaya hak kazanmıştı.

Boynuna doladığım kollarımı çektim. Ardından da dizlerinin üstünden sıyrılıp yeniden sırama oturmuştum. Mecburen onun da kolları benden ayrılmıştı.

Soran gözlerle bana bakıyordu. Ağlamamın bir anda durmasının ve bana sarılmasını istememe rağmen çekilmemin sebebini merak ettiğinin farkındaydım.

"Geçti karnımın ağrısı." dedim.

Sanki onun alay ediyormuşum gibi baktı bana. Hatta biraz kızgın gibi. Oysa kızgın olmasını gerektirecek hiçbir şey yoktu ortada. Karnım ağrıdığı için ağlamıştım ve o da bu yüzden yanıma gelmişti. Karın ağrım geçtiğine göre artık gidebilirdi.

"Gerçekten ağrımıyordu karnın değil mi? Karnın ağrısa bir anda hayatta geçmez senin. Bilerek yaptın." dedi gittikçe sakin tutamadığı sesiyle.

"Neyi bilerek yapmışım pardon? Bağır istersen tutma kendini. Hatta ne yap biliyor musun? Hazır kimse yok etrafta döv bence beni. Yapmadığın bir onlar kaldı çünkü." dedim en sakin ses tonumla.

Söylediğim her kelimede daha da sinirlendi ve bundan keyif aldım.

"Kusura bakma. Sevgilinle sarılmanızı bölmüş oldum."

Oturduğu sıradan kalkıp ellerini saçlarına geçirdi sertçe. Bense hala aynı yerde oturuyor ve tepkilerini izliyordum. "Şaka gibisin. Ben de salak gibi insanıyorum bir de sana." dedi.

Sınıfta kimse yoktu. Ders zili çalmıştı, koridorlar dahi boştu. Eğer yoklama alındıysa yok yazılmayacağımızı biliyordum çünkü Sunghoon buna izin vermezdi. O konuda içim rahattı.

"Nasıl endişelendim haberin var mı senin? Aklım çıktı 2 dakikada. Hıçkırığını duyduğum an... Tabii senin umrunda mı ki tüm bunlar!" Bağırmasıyla yerimden zıpladım. Beklemiyordum. Az önce söylesem de öylece cidden bağırmasını beklemiyordum.

"Gelmeseydin!" diye karşılık verdim aynı ses tonuyla. "Zaten geldiğin mi var? Her geleceğim dediğinde ona koşmuyor musun? Bu defa da gelmeseydin. Çok mu umrunda ağlamam! O kadar umrundaysa daha önce gelseydin."

Burukça gülümsedi. "Belki kızdın hatta planlar yaptın ama eminim ki ağlamadın Sunoo. Sen benim için ağlamazsın, kimse için ağlamazsın. Kendin istemedikçe."

Diyecek hiçbir şeyim yoktu. Haklıydı. Ben ağlamazdım. O an neden ağladığımı da biliyordum zaten.

Benden ses çıkmayınca beklemeden çıktı sınıftan. O an için kendimi haklı çıkaracak hiçbir savunmam yoktu.

.
.
.



that way | sunjay ✓ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin