BÖLÜM 2 - ATEŞ

82 8 4
                                    


Sabah alarmın sesiyle kendime geldim. Alarmın tek bip sesini duymak uyanmam için yeterliydi.Yatağımdan kalkıp banyoya gittim. İşlerimi hallettikten sonra mutfağa geçtim. Her sabah yaptığım gibi kahvaltılık gevreğimi bir kaseye boşaltıp yanına bir bardak süt ile yemeğe başladım. Gevreği sütle karıştırıp yiyemezdim, o ıslak tat midemi bulandırıyordu. En iyisi sütü ayrı gevreği ayrı tüketmekti. Hala çok yorgundum. Bazen her şeyi bırakasım bir köşeye çekilip ölümü bekleyesim,sonra da bu düşünceye kahkaha atasım geliyordu. Ben ve ölümü beklemek, hem de sessiz sakin bir biçimde, hiç bana göre değil. Ölümü eliyle dağıtan bir katilin sessizce ölümü beklemesi, en büyük ironi olurdu belki de. Gevreğimi bitirdikten sonra kıyafet odama girip bugün giyineceğim kıyafetlerimi seçtim. Kot pantolon üzerine beyaz gömlek yeterliydi benim için. Biraz da saçlarıma şekil verdikten sonra dışarı çıkıp garajıma indim. Tabi bu görünen garajımdı. Birde bu garajın altında Kırmızı olduğum zamanlarda kullandığım arabaların bulunduğu gizli bir garaj daha vardı. Volkswagen Scirocco 2015 model arabama atladığım gibi evden çıktım. Bu araba benim için çok yavaştı yine de kimliğimi saklamak için kullandığım diğer araçları gün yüzüne pek çıkaramıyordum, zaten bu arabayı sırf rengi için almıştım. Buz mavisi kırmızıdan sonra en sevdiğim ikinci renkti, tabi siyahı saymazsam. Off sabahın köründe bu kadar trafik olması bazen bu şehirden soğumama neden oluyor. Zorlu trafik yolculuğundan sonra nihayet şirkete gelmeyi başardım. Çalışanlarımın günaydınlarına cevap verdikten sonra asansöre binip yönetici katına çıktım. Bu şirketi kurarken çektiğim sıkıntılar dün gibi aklımdaydı. Hayalimdeki mesleği emir almadan özgürce yapabilmek için kurduğum bu şirket, kırmızı kimliğimi saklamak içinde biçilmiş kaftandı. Odama geçip her sabah masamda tam saatinde olan sade Türk kahvemden bir yudum alıp dosyalarımı kontrole başladım. Bugünü bir an önce bitirip eve gitmek istiyordum. Dün gece çok yorulmuştum. Dün gecenin anıları kafamda canlanırken hafifçe tebessüm ettim.

Avım korkuyla bana bakıyordu. Gözlerinde asla unutmak istemeyeceğim bir çaresizlikle bana yalvarıyordu. Yaptığı itirazların ,küfürlerin bir işe yaramadığını öğrenince huyuma gitmeye çalışıyordu. "Ne olur bir şey yapma bana. Bak ben masumum, sana hiçbir şey yapmadım değil mi? Ne olur öldürme beni, ben sana ne yaptım ha ne yaptım?" "Cık cık cık böyle yalvarman her ne kadar hoşuma gitse de masum olduğunu düşünmen midemi bulandırıyor. Masum musun sen ha masum musun? Kendi sözüne kendin inanıyor musun? " Masum olduğunu düşünmesi benim için son raddeydi. Hızla kırdığım dizine tekme attım. Çığlığı tüm odayı dolduruyordu ve onun çığlığı ruhumdaki huzuru arttırıyordu. Masum olmadığını kabullenene kadar onu çığlık çığlığa bağırtmak istiyordum. Hızla getirdiğim diğer malzemeleri elime aldım. Hak ettiğini ona verecektim. Daha önce onun başkalarına yaptığını bende ona yapacaktım. Ölmeden önce acıyı sonuna kadar hissedecekti. Çivi ve çekici aldım. Tam karşısına geçip o acıdan hüngür hüngür ağlarken elimdekileri gösterdim. "Bunları tanıyor musun? Bana bak zırlayıp durma! Cevap ver bunlar tanıdık geliyor mu sana söyle tanıdık geliyor mu?" Cevap vermeyip daha çok ağlamaya başlayınca malzemelerin olduğu çantamdan muştayı alıp parmaklarıma geçirdim. Yumruğumu gözlerinin önüne getirip " Bu elimdekinin ne olduğunu biliyorsun değil mi? Eğer biraz daha konuşmaz, canımı sıkmaya devam edersen şu övündüğün yüzünü saniyeler içinde tanınmaz hale getiririm. Konuş bu çivi ve çekiç tanıdık geldi mi sana konuş!" " Ne olur yapma. Lanet olsun! O lanet olası eşyalar bana ait! Masum falan değilim onlarla bir çok kişinin beynini parçaladım anladın mı? Seni de gebertirim anladın mı!" Kahkahayla gülmeye başladım. Beni de gebertecekmiş. Birazdan ona yapacaklarımı bir bilseydi benimle böyle konuşmaya cesaret edemezdi. Yüzünü kaldırıp tam gözlerinin içine baktım. " O öldürdüğün insanların nasıl acı çektiğini hiç merak ettin mi? Beyinlerine canlı canlı çivi çakılırken nasıl berbat hissettiklerini? Tabi bunları hiç düşünmedin sadece aldığın zevke baktın değil mi? İşte bende bu gece tam olarak bunu yapacağım. Onların acısını hissetmeni sağlayacağım. Tabi öncesinde şu çok sevdiğin, insanları kandırdığın masum yüzünün parçalanmanın zevkini tadacağım. İşte o zaman birlikte çok eğleneceğiz." "Yalvarırım yapma! Ne olur acı bana söz veriyorum çok iyi bir insan olacağım. Artık kimseye zarar vermeyeceğim. Annem için affet beni! Ne oluuurr!" " Dövdüğün annen için seni affetmemi mi istiyorsun? İşte şimdi daha çok kızdım." deyip muştayı defalarca kez yüzüne vurdum. En sert yumruklarımı belki de annesi için vurdum. Ben vurdukça o daha çok yalvardı, o yalvardıkça ben vurdum. Ta ki yüzünde parçalanmamış tek bir yer kalmayana kadar. Çantamdan aynayı çıkardım. Yüzünün önüne getirdim. Yarım açılan gözleriyle yüzünü görmesini sağladım. Yüzünü gördüğü anda şimdiye kadar attığı çığlıkların bir hiç olduğunu anladım. Çıkmayan sesiyle bana küfürler yağdırıyordu. Çiviyi ve çekici elime aldım. Ne yapacağımı anlayınca benden kaçmaya, kafasını uzaklaştırmaya çalıştı. O kadar güçsüzdü ki en fazla 3cm uzaklaşabildi. Zaten bağlı olduğu için hareket etmesi o kadar da mümkün değildi. Kafasına çiviyi sabitledim. Çekiçle çiviye vurmaya başladım. Yavaş vuruştan kuvvetli vuruşa doğru giderken çığlıkları artmaya başlamıştı. Çivinin sonuna gelmeden öleceğini anladığım için son darbeyi vurmadan kulağına yaklaşıp "Şimdi o zavallıların kafasına çiviyi çaktığında nasıl hissettiğini anlıyor musun? Annen senden utanıyor olmalı. Cehennemde görüşürüz." Dedikten sonra son hızla çiviye vurdum. Kafatası baskıya dayanamayıp çatlarken avım son nefesini verdi. Her yerim kan olmuştu, her yer kan olmuştu. Avımın her ne kadar öldüğünü bilsem de son vuruşumu her zaman hançerimle yapardım. Bu hançerin benim için büyük bir anlamı vardı. Bu yüzden hançerimi kanla buluşturmadan asla yerine götürmezdim. Hançeri çıkarıp avımın boğazına dayayıp kestim. Yeni öldüğü için kan fışkırıyordu her yere. Sonra eşyalarımı toplayıp son kez etrafta iz bıraktım mı diye kontrol ettim. Her şeyin temiz olduğuna inandıktan sonra oradan basıp gittim. Bir saat sonra gelecek olan alkolikler avımın cesedini bulduklarında yüzlerinde oluşacak ifadeyi hayal edip gülümsedim. Bir kez daha Kırmızı kazanmış, kanın rengine layık olmuştu."

Kafamda ki anıları hızla temizleyip masamdaki işlere odaklandım. Kontrol etmem gereken bir çok dosya vardı. Yeni aldığım bina projesinin çizimleri için girmem gereken bir toplantı vardı. Halletmem gereken bir çok iş vardı. Ve ben burada oturmuş dün ki avımın verdiği zevki düşünüyordum. Olacak iş değil. Hemen kendimi toparlayıp yaklaşık iki saat boyunca dosyalarla uğraştım. Saate bakınca toplantı saatinin geldiğini anlayıp toplantı salonuna doğru ilerlemeye başladım. İçeri girdiğimde tüm elemanlarım gelmiş beni bekliyordu. Hepsine oturmalarını işaret edip masanın en başında olan yerime geçtim. Herkesin yüzüne tek tek bakmaya başladım. Bu projeyi iki kişinin üstüne yıkmayı planlıyordum. Böylece kendime biraz vakit ayırabilecektim. En son gözlerim Serhat ve Melda'nın üzerinde durdu. Yan yana oturdukları için onlara baktığımı anlamışlardı. İkisi de aynı anda yutkununca gülesim geldi. Ama tabi ki gülmedim. İnsanlar üzerinde bıraktığım bu etkiyi seviyordum. Nefes alıp konuşmaya başladım. "Biliyorsunuz ki yeni bir bina projesi aldık. Normalde kendim çizmeyi planlıyordum fakat şu sıralar bir çizime ayıracak kadar vaktim yok. Bu yüzden aranızdan iki kişiyi bu işle görevlendirmek istiyorum. Aranızda elinde iş bulunmayan yada en az işe sahip olan kim?" Aslında bu soruyu öylesine sormuştum. Kimi seçeceğimi zaten seçmiştim. Sorduğum soru karşısında ekip amiri Gökçe konuşmaya başladı. " Efendim şu sıralar hepimizin elinde en az iki iş var fakat Serhat Bey biraz daha uygun bu iş için ama ikinci kişi kim olabilir bilemiyorum." "Peki o zaman ilk kişi Serhat ikinci kişi ise Melda olsun. Umarım güzel iş çıkarırsınız. Bir süre şirkete uğramayabilirim. Ben gelene kadar işleri her zamanki gibi halledeceksiniz." Herkes tek bir ağızmış gibi " Peki Efendim." Dedi. Şu insanlar tuhaf varlıklar. Kız kardeşlerine göstermedikleri saygıyı düzgün tanımadıkları, sırf onlara iş verdiği için belki de saygının milimini bile hak etmeyen insanlara karşı saygı gösterip duruyorlardı. "Toplantı bitmiştir. Dağılabilirsiniz." Dediğim anda güvenlik şefi ve yanında iki kişi toplantı salonuna girdiler. Ne oluyor der gibi güvenlik şefi İhsan'a baktığımda yüzü bembeyaz olarak "Efendim, haber vermeden geldiğimiz için özür dilerim. Bu beyefendiler polis. Sizinle görüşmek istiyorlarmış" dedi. Yavaşça yanındaki polisleri süzdüm. Dün için mi gelmişlerdi bilmiyordum ama polis görüp kendini belli edecek kadar acemi biri değildim. Hafifçe tebessüm edip " Endişelenmene gerek yok İhsan anlıyorum. Buyurun memur beyler odama geçip konuşalım." İçlerinden kıvırcık saçlı olanı "Gerek yok bizimle merkeze kadar gelmeniz gerekli. Burada konuşarak zaman harcamayalım. Lütfen zorluk çıkarmadan bizimle gelin." Genç ve heyecanlı biriydi. Büyük bir dava varmışta elindeki şansı sıkı sıkı tutuyormuş gibi görünüyordu. Onun bu heyecanlı tavrına hafifçe tebessüm edip " Tabi ki görevli memurlara zorluk çıkarmayacağım. Buyurun dilediğiniz gibi gidelim." Arkama dönüp bana şaşkınlıkla bakan çalışanlarıma bakıp "Arkadaşlar siz çalışmalara devam edin lütfen endişelenecek bir şey yok. Bir de Ceyda'ya söyler misiniz? İki numaralı avukatımı arasın." Deyip polislerle birlikte şirketten çıkıp onların arabalarına binerek merkeze doğru gitmeye başladım. Merkeze gelip içeri girdiğimiz anda tüm gözler bana dönmüştü, anlaşılan herkes tarafından beklenen bir misafirdim. Kıvırcık olan polis beni bir odaya doğru yönlendirdi. İçeri girdiğimde kıvırcık dışarı çıktı. Oda da arkası dönük bir adam duruyordu. Fazla uzun olmayan fakat sırtında belirgin kasları olan biriydi. Yavaşça bana doğru döndü. Kaslı bir yapısı olduğu belliydi. Çok yakışıklı sayılmazdı ama çirkinde değildi. Daha iyilerini görmüştüm. Ama gözlerine baktığım anda bambaşkaydı. Şimdiye kadar hiç görmediğim kadar farklı bakıyordu gözleri. Bana adım adım yaklaşıp tam karşımda durdu. Benden çok az uzundu. Başım dimdik gözlerine bakıyordum. Tek kaşını kaldırıp "Alev ALATLI siz misiniz?" diye sordu. Öyle bir bakıyordu ki yutkunma ihtiyacı hissettim yine de yutkunmadım. Kim olduğumu gayet iyi biliyordu, ters psikoloji yapıp benden duymak istediği belliydi. Hafifçe tebessüm edip elimi uzattım. " Evet benim. Siz?" uzattığım elimi hafifçe sıkıp "Ben Baş komiser Ali Ateş DEMİR" dedi. Ateş güzel isimdi, içinde kanın rengi olan kırmızıyı taşıyacak kadar güzel.





Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Apr 17, 2021 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

KIRMIZI (ATEŞ VE KAN)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin