ヽ⁠༼⁠⁰⁠o⁠⁰⁠;⁠༽⁠ノ

45 7 58
                                    

“Hadi buna da binelim”

“Kızım atlı karınca ne yaa, binmem ona”

Arkadaşlarla birlikte lunaparka gelmiştik ve her oyuncaktan sonra olduğu gibi, dönme dolaptan da inerken şimdi neye bineceğimiz hakkında konuşuyorduk.

Melih, Alp’le Berfin’in daha fazla tartışmasına izin vermeyerek,

“Saat geç oluyor, bir tane seçelim sonra da gidelim”

Ortak bir karara varıp olmazsa olmaz korku tüneline girdik.

Vagonlar vardı ve iki kişilikti, en öne tabii ki Berfin ve sevgilisi Yusuf birlikte binmişti.

“Birlikte binelim mi Yiğit?”

Berrak yanıma gelip, gülen yüzüyle bana bunu sorarken nasıl reddedebilirdim ki.

Bu şekilde Yusufların arkasına biz ve bizim arkamıza da Melihle Alp binmişti.

Lunaparkın neredeyse kapanış saati geldiğinden çoğu kişi gitmişti ve korku tünelinde sadece bizim ekip vardı.

Önümüze aniden kuklamsı korkunç şeyler beliriyordu, açıkçası bi korkunçlukları yoktu tek yaptıkları aniden çıkıp refleksleri tetiklemekti.

Vagon yavaşça durmaya başladı. Ne olduğunu anlamadığımızdan ayaklanmıştık. Daha çıkışa varmamıştık.

Kızlar da ayaklanmıştı ve hepimiz inmiştik. O sırada ışıklarda gitmişti.
Flaşı yakmak için telefonları çıkardık, saate baktığımızda kapanış saatini 5 dakika geçirmiştik ama bizi bu şekilde burada bırakamazlardı değil mi?

Pek bir seçeneğimiz olmadığından tüneldeki yoldan ilerleyip çıkışa varmayı planladık. Sonuçta çalışanlar hemen çıkmıyordu, illaki birileri ortalıktadır.

Bir süre yürümüştük fakat çıkış namına bir delik görememiştik. Sanki tünelin sonu yoktu.

“Baksanıza bi”
Yusuf’un seslenişiyle oraya bakmıştık, yan tarafta bir kapı vardı.

“Kontrol odası gibi bir yer olabilir. Muhtemelen buradan girersek dışarıya çıkabiliriz.”

Dediğini mantıklı bulup kapıyı açmayı denedik. Kapının kilitli olabileceğinden o kadar emindik ki aramızdaki en kaslıya yani Alp’e bırakmıştık o işi.

Kapı bizi şaşırtmıştı, Alp kapını kulpunu indirip ardından omuz atacakken, kapının zaten açık olduğunu fark ettik.

Kapı yine de ağırdı fakat açılıyor muydu? Açılıyordu, yeterli...

Hepimiz içeriye girdiğinde, artık kimse tutmadığından kapı arkamızdan kapanmıştı.

Telefonların ışığında biraz ilerlemiştik. Beklediğimizin aksine içeride ne bir bilgisayar ne de kontrol paneli tarzında bir şey vardı. Oda tamamen boş ve siyahtı.

Bir süre daha ilerledik.
Taaki ortam bulanıklaşana kadar.

Ne olduğunu anlamaya çalışıyorduk. En başta gözlerime bir şey olduğunu düşünmüştüm ama kısa sürede sorunun gözlerimde değil ortamda olduğunu anlamıştım.

Hepimiz aynı durumdaydık. Akıllarda aynı düşünceler.

Kapalı bir alanda olmamıza rağmen içeride sis vardı. Herhangi bir koku yoktu, bu sayede bir gaz kaçağı olmadığını düşünürken, ilk görüşüm ardından da bilincim yavaş yavaş kapandı.

°•°

“Başım çatlıyor”
Uğultuların kafamdan geldiğini düşünüyordum ki yavaş yavaş ayılmamla, benimle aynı durumda olan diğerlerinin mırıltıları olduğunu anlamam geç olmadı.

Simon Says [Türkçe] (One-shot)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin