...
Koşarak girdim hastane kapısından içeri. Sırılsıklam üstüm, altüst olmuş zihnim. Çökmüş bir de omuzlarım, tükenmiş nefeslerim ama hiçbiri, koridordaki kasvet kadar hiç etmemiş beni. Dağılmıştım ama asıl dağılanı nasıl toparlayacaktım, bihaberdim. Sanki cehaletin toprağı, kökü ben olmuşum da hiçbir şey bilmez olmuştum. Nasıl koştum, nasıl koridorun sonuna vardım haberim dahi yoktu. Yalnız, her şeyin sonunda canının yandığını bilmek bile tüm yolu koşa koşa gelmeme yetecek bir sebep olmuş, hızlandırmıştı adımlarımı.
Vardığım gibi önce Yoongi'yi gördü gözlerim. Yaşlı kirpikleri, aynı benim gibi çökmüş ve duvara yaslanmış sırtıyla öylece duvara yaslanmış, kapıya bakıyordu. Bu, ıslak kirpiklerimi dibine kadar titretti. Bununla beraber hem yumruğum, hem nefeslerim sıklaştı. Göğsümde tarifi olmaz bir acı varken adımlarım hiç olmadığı kadar yavaşlamış, koskoca koridorda yalnızca bir kişinin olması bile göğsümdeki acıyı katlamıştı. Kimseye haber verilmemişti belli ki, aceleci bir ölüm geçmişti buralarda, ansızın. Kimsesizler mezarlığında dolaşmak gibi bir histi bu. Ağır ağır adımlarım, Yoongi hyungun önünde durdu.
Ağzım kaç kez aralandı, kaç kez kapandı bilmiyorum. "Hyung..."diyebiyorum en nihayetinde. Tam bu sırada, dizlerimin bağı çözülüyor, çömeliyorum önüne. Gözlerinde kendi yansımamı görüyor olmak hıçkırır gibi bir nefes aldırtıyor bana, gözlerimdeki yaşın boynumdan aşağıya doğru ılık ılık indiğini hissediyorum. O bu hâldeyse, kim bilir canımın sızısı ne yapıyordur diye düşünüyorum.
Şiddetleniyor ağlamam.
Yoongi'nin elleri ensemi buluyor, alnım; usulca dizlerine yaslanırken, bacaklarına tutunuyor ellerim ve bomboş koridorun isli duvarlarında hıçkırıklarım yankılanıyor. Nefes alamıyordum sanki. Kalbim, bomboş bir tenekeden ibaretmiş gibi, güçsüzce çarpıyor ve ara sıra nefeslerim kesilse bile duramıyordum. Asıl konu ise, sormaya güç bulamamamdı. Neredeydi, hangi köşeye sinmişti, hangi boşlukta kayboluyordu yine, bir başına nasıl sırtlanmıştı bu acıyı...Nice onlarca soru birikirken boğazıma, hepsi bir hıçkırıkla bütünleşiyor ve yoongi hyungun bacaklarına çarpıyordu.
En nihayetinde kafamı kaldırabildim. Yoongi hyung, yaşlı kirpikleriyle bana bakarken, anlayabildi beni. Acı içinde gülümsedi bana, acı gibi gülmüştü. "Morg kapısından ayrılmıyor."diyebildi. Güçsüzdü sesi, sanki orada yatan oymuş gibiydi. Şiddetli bir dalganın, en büyüğüne kapılmışım gibi bir hisle yükseldi dizlerim. Kollarım canımı acıtmayı umursamadan sildi gözyaşlarımı, orada tonlarca ağırlık birikse bile alnımda biriken terle birlikte geriye ittim gözyaşlarımı. Durdum, nefeslendim, tüm bu süreç boyunca içime içime ağladım Taehyung için. Yoongi hyung, burnunu çekmiş, "Git...Durma, git hadi." derken tereddüt etmemişti.
Kalkar kalkmaz, ağır adımlarım hızını arttırdı. Kaçıncı kat bilmeden aştım koridorları, bilmem kaç tane merdiven çıktım ve en nihayetinde, soğuğu buraya vuran bir kasırganın ortasına düştüm. Tam 5. Kattayken, morg yazısıyla beraber aklıma düştü salon numaramız. Bugünün kıyametini koparan rakamı, hayatımın lanetlisi bellemiştim. Parmaklarım yumru olurken, bugün kaçıncı kez avuçlarıma battı o tırnaklar bilememiştim. Hazır değildim. Göreceğim manzaranın bende oluşturacağı etkinin şimdiden farkındayken, hiçbir şeye hazır değildim.
Yine de, devam ettim.
Yalnızca iki ışığın aydınlattığı koridorun sonunda, gözlerime ilişen bedenle beraber durdurdum adımlarımı. Tükenmiş bir soluk verirken, ona ilk defa koşarak gitmediğim o yoldaydım. Kalbimin tam orta yerinde, bugünün en büyük sızısı peydahlanırken yere çömelmemek için zor tuttum kendimi.