seneler sonrası sessizliğin, son 9 aralık.

39 4 1
                                    

dördüncü 9 aralık.

Sevgilim asla bize ait olmayacak satırlara mürekkebimizi döküyoruz, lütfen, lütfen üzülmeyelim, satırlar bizim olamazsa dünyaları alalım.

...

Zeynep'ten

Dudaklardan kaçan her bir kelime yeni duyguları yeni cümleleri doğuruyordu, sessizliğin ardındaki büyük ateş harlandığında gece tüm çığlığıyla gökyüzüne örtünüyordu, gökyüzü aldı tüm endişemizi ve bir bebek gibi kundakladı, ardından gönderdi onu bambaşka bir yere.

Düş mezarlığına.

Tüm korkuların biriktiği o yere gönderdi, üstüne ıslak topraklarla kapadı. Acıları sığdırdığım kalbimden dökülen isyanın cümleleriydi bunlar, kaybettiğim düşlerimin dillenmiş hali.

Sevişirken kulaklara dolan çınlamalar nüksetti kulağıma, inlemelerin bir bir arttığı yan odadan sesler gelirken olmayan yalıtıma küfürler yağdırdım. Bu küçük yerde yalnız başımaydım, aptal pansiyon.

Yine kaçmıştım, babamdan, ablamdan, Sergin'den...En çok annemden kaçmak istemiştim fakat o gittiğim her yere geliyordu, gökyüzünün olduğu her yerde o vardı.

Ama ben kendimi zindanlara da kapasam o küçük pencereden annem hep görünüyordu. Tüm insanlar anneme benziyordu, tüm insanlar babama, ablama, Toprak'a -kardeşim- benziyordu. Harabe evlerden yeşeren sarmaşıklar ruhuma şeffaf bir yara bandı sarıyordu, o acıyı ben hissediyordum, kimse görmüyordu. Henüz yirmi birimde oluşumun sessiz çığlıkları tırmalıyordu kulaklarımı bağırıyorlardı bana, annen ölü, baban ölü, kardeşin ölü, ablan yok.

Sevgilim var diye bağırıyordum onlara, sevgilin yok diyorlardı, çok kızıyordum fakat bana gülüyorlardı. Sevgilim vardı beni benden çok seven, benimseyen.

Bugün hangi ayda, kaçıncı gündeydik bilmiyorum, tek bildiğim 2019 senesinde olmamızdı. Buradaydım çünkü yaşamak istiyordum, yaşamadım dediğim her şeyi zamanla değil şimdi yaşamak istiyordum.

Günah beni koynuna çağırdıkça direniyordum fakat günahı bende istiyordum, bu kadarına hakkım olduğunu düşünüyordum, Tanrım ben kimim?

"Ah, daha hızlı, daha hızlı!" ardımdan gelen sese göz devirerek duvarın dibinden ayağa kalktığımda başım döndü fakat bunu umursamadan ilerlemeye devam ettim, yan taraftan tenlerin birbirine bir tokat gibi çarpmasını duyabiliyordum fakat midem bile bulanmadı, ben, utanmadım bile.

Normalde utançtan on kat yerin dibine girebileceğim bir durumdu fakat hiçbir şey hissetmedim. Ben bugün ölmek istiyordum, ben her gün ölmek istiyordum. 

Birkaç gün önce beni merak eden ve bir türlü bırakmayan sevgilimden uzak kalmak amacıyla bu pansiyona gelmiştim, böyle de bencil ve nankör birisiydim. Hayır onun ilgisi benim için bir mücevherdi fakat ben hastalıklı bir insandım, onu kesinlikle haketmiyordum ama ben kaçtıkça o beni kovalıyordu, yollarına diken koyuyordum, batmasını umursamadan geçiyordu, duvarlar örüyordum, yıkıp geliyordu, ondan kaçarken yine ona gidiyordum.

Ne olmuştu bana böyle. Geri dönmek istiyorum, evime.

Derin bir nefes alırken pansiyonun kırık dökük ve çatlamış penceresini araladım. Bir sigara yerleştirdim dudaklarımın arasına ve akıttım zehri içime. 

İstiyordum, hazzı yaşamak, bayılana kadar sevişmek, sonuna kadar eğlenmek, kusana kadar ağlamak ve ölene kadar gülmek istiyordum, hissetmek istiyordum, zevk almak  istiyordum her anlamda her şeyden, annem ailemi dağıtmakla kalmamış beraberinde duygularımı da götürmüştü, onu özlüyordum, gerçekten fakat onu affetmeyeceğimi biliyordum. Ölmek onun suçu değildi belki ama, ailemi almak onun suçuydu.

Gözyaşları ve Minik KediHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin