-3-

78 9 56
                                    


05. 03. 2021

Min Yoongi, papatyalara bayılırdı. Papatyaların koparıldığında, canları alındığında verdiği o müthiş kokuya bayılırdı. Yaşamını da kendini de papatyalara benzetirdi. Ona acı verildiğinde, elinde olan tek canı da almaya kalkışıldığında karşılık verdiğinde oluşan o müthiş hissi severdi. Acıması yoktu. Ezer ve geçerdi. Belki de yalnızca yapması gerekeni yapıyordu, ha?

Min Yoongi, bir papatyaydı. Herkesin görünüşü ile büyüleyen güllerin kıskandığı bir papatyaydı. Gerçek benliğini gösterdiğinde insanları ele geçiren bembeyaz, güzeller güzeli bir papatyaydı. Şimdi ise güzeller güzeli papatyanın canı yanıyordu. Tek canını ondan kopartmaya kalkıyorlardı. Peki, havadaki papatyanın müthiş kokusunu alıyorlar mıydı?

Karşısında bordo takım elbisesi ile eski kocası vardı. Saçlarını kırmızıya boyamıştı ve saçları omuzlarına değmek üzereydi. Büyüleyici restorandın ortasındaydılar, üzerlerinde gösterişli bir avize etraflarında camdan masa ve sandalyeler vardı. Birde onlara oturan gösterişçi insanlar vardı, tabi. Masaların üzerindeki tütsüler zambağın rahatsız etmeyen kokusunu yayıyordu lakin ilginç bir biçimde Jeon Jungkook'un burnuna papatya kokusu geliyordu.

"Manzarayı gösteren masalardan birine oturalım." Önünde kimin olduğunu umursamadan şoförüne ve Daniel'e hitaben konuştuğunda eski kocasının alaylı kıkırtısını duymuştu. "Demek sana iyi gelecek tek kişiyi görmezden geliyorsun? Yazık oldu. Seninle ilgilenebilirdim." Sesindeki alay sessiz restoranda yayıldığında Min Yoongi'nin cevabını nefesler tutularak beklenmişti. Min Yoongi ilk önce başını çevirdiği manzaradan çekti ardından iki kaşını havaya kaldırdı. Şaşkın bir yüz ifadesi vardı. Doğrudan eski kocasının gözlerine baktı.

"Pardon, kimsiniz?" İki kelime Jeon Jungkook'un delirmesi için yeterde artardı. Daniel sessizce kıkırdasa dahi sessizlikte duyulmuştu. Kıkırtısının duyulduğunun bilincinde olarak put gibi duran şoförü nazikçe iteledi ve tekerlekli sandalyenin tutacaklarından tutarak Jeon Jungkook'u ağzı açık bir biçimde bırakarak uzaklaştı. Sonuçta o, Min Yoongi'ydi. Ezer ve geçerdi. Buna rağmen içinde bir burukluk vardı lakin bunu göstermeye niyeti yoktu. Onunla ilgilenmek istiyorduysa en başında yapmalıydı.

Manzarayı en köşeden gösteren bir masada oturduklarında şoförde onlara arkadan eşlik etmişti. Daniel onun için masadaki sandalyeyi kaldırmış ve kalkmasına gerek olmadan masaya tekerlekli sandalyeyi yerleştirmişti. Daniel ve şoförde onun ardından yerlerine yerleşti.

Olayı birinci gözden duyan Jin ise hızla onların masasına gelmişti. Min Yoongi ile ne kadar arkadaş olmak istese dahi olamayan zavallı insanlardandı. Hak ettiğini söylenir miydi? İşte o Min Yoongi'nin iç güdülerine kalan bir şeydi. İç güdülerine güvenirdi ve asla yanılmazdı.

"Yoongi, iyi misin?" Masaya gelen Jin'nin yüz ifadesi ve ses tonundaki desibel fazla abartılıydı. Min Yoongi ona bakmadı. "Menüleri alabilir miyiz?" Sesi iki saat öncesindeki gibi sertti. Jin, hiçbir şey söylemeden gitmiş ardından bir garson ile üç menü göndermişti. Garson masanın yanında dikilirken gözleri hayran olduğu Min Yoongi'deydi. Dayanamadı ve konuştu.

"Bay Min?" Garsonunun saçları kızıldı. Perçemleri dümdüz bir biçimde alnında duruyordu. Kızıl saçlarını at kuyruğu yapmıştı. Çekik lakin bir Koreliye oranla büyük olan gözleri Koreli olmadığını belli ediyordu. Dolgun, ince sayılamayacak kadar olan dudakları pembenin en güzel tonlarından biriydi. Şirin lakin çekiciydi.

Min Yoongi, ona döndü. "Evet..." Sesi sert değildi lakin yumuşak olduğu da söylenemezdi. Şirin kızı süzdü. Siyah kot eteği dizlerinin biraz altındaydı. Üzerinde beyaz gömleği ve siyah içlik ceketi vardı. İçlik ceketinin üzerindeki isim kartına baktı ardından kızın konuşmasına izin vermeden soyadı ile seslendi. "Bayan Manoban?"

Dear daisy [TaeGi]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin