07. 03. 2021
Gökyüzü diye bir gerçek vardı. Dikkatle bakıldığında ne kadar olağanüstü olduğu fark edilebilecek sadece bakmak için bakıldığında asla güzelliği görülemeyecek bir gerçekti. Gökyüzü, Min Yoongi için özgürlüktü. Bulutların üzerinde süzülerek uçmak özgürlüktü. Gökyüzüne baktıkça ona ait olmak özgürlüktü. Şuanda ise özgürlüğü elinden alınmış gibiydi.
"Bakın bayan Kim, son kez söylüyorum. Beni anladığınızdan emin olun. Uçak pistini kullanarak bir defile yapmanızı istemiyorum. Yalnızca havayollarında bulunan şirket benimki değil. Birçok şirket var. Onlara da teklifinizi sunabilirsiniz." Bıkkınlıkla kaç defa tekrar ettiği bilmediği cümleleri bitirdiğinde gökyüzünün ona hissettirdiği özgürlüğün hissiyatı ile ağlamak üzereydi.
Özgür olmayı, gökyüzünü o kadar çok özlemişti ki ağlamak üzereydi. Toplantıya katıldığına pişman olmuştu bile. Toplantı salonuna girdiğinde mutluydu. İki kavga eden kardeş Kim'e rağmen mutluydu. Onları ayırmış ve sakinleştirmişti. Son otuz dakikasını ise bayan Kim'in teklifini neden reddettiğini anlatıyordu. Bayan Kim o kadar ısrarcıydı ki kabullenemiyordu.
Toplantı masasındaki baş köşede, manzarayı sırt bölgesine aldığı sandalyesini çevirerek manzaraya döndü. Elleri karnını altında birleşmişti. Derin bir nefes aldı. Biraz daha konuşursa ağlayacaktı. Canına tak etmiş gibiydi. Asistanı hemen yanındaydı. "Daniel, benim için vişneli meyve suyu ister misin?" Daniel hızla kırgın olan patronu için isteğini yerine getirirken Yoongi bayan Kim'e bakmadan sözlerini sarf etti. "Bayan Kim, lütfen gidin." Derin bir nefes alarak devam etti. "Bay Kim, söylediğiniz teklifi yerine getiremem. Gördüğünüz üzere fazla duygusalım ve her an ağlayacak gibiyim. Bunu yapamam." Derin bir iç çektikten sonra gözlerini kapadı.
Karşılıklı oturdukları sandalyelerde birbirine bakınan Kim kardeşler yenilmişlikle omuzlarını düşürdüler. İyi bir para teklif etmişler, şartları iyi sağlamışlar lakin buna rağmen reddedilmişlerdi. Dosyalarını ellerine aldıklarında sandalyeden yavaş bir biçimde ayaklanmışlardı. Aynı anda doksan derece eğildiler. "Özür dileriz. Bize ayırdığınız vakit için teşekkür ederiz." Her ikisi de aynı anda sessiz bir biçimde konuştuktan sonra usulca kapıya giderek çıktılar. Yoongi ise en sonunda akmak isteyen gözyaşlarını bırakıverdi.
Kapı tıklatıldığında içeri kafeteryayı idare eden orta yaşlı kadın geldiğinde tepsi içerisinde bira bardağına koyduğu vişne suyunu masaya koyarak hızla çıkmıştı. Yoongi eline bardağını aldı gözyaşları ile birlikte vişne suyunu içti. Vişne suyu bittikçe rahatladı. Bardağın dibini gördüğünde bardağı yerine koydu ardından gözyaşlarını yanaklarından sildi. Acıkmıştı. "Daniel, bize yemek getir lütfen." Daniel oturduğu sandalyeden kaykıldığından Yoongi devam etti. " Ve gerekli dosyaları buraya getir." Daniel çıktığından Yoongi ellerini karnının tam ortasına koyarak yukarı aşağı okşamaya başladı.
"Tatlışlarım, babayı üzmeyin lütfen. Yoruluyorum, bilmiyor musunuz? Yormayın beni lütfen. Sizi seviyorum, minnaklarım. Hm, minnakalarım size bir şey söyleyeyim. Gökyüzünün bir tanımı bende olmadı. Gökyüzü benim özgürlüğüm, minnaklarım. Sizde özgürlüğüm diyebileceğiniz hayaller kurun olur mu? Birlikte özgür olalım. Sizi seviyorum." Duygu değişimleri o kadar fazlaydı ki artık ne hissettiğini keşfedemiyordu. Az önce ağlamak üzereyken şimdi mutlu ve birazda açtı. Yemeğini yerse ondan mutlusu olmaz gibi hissediyordu.
Daniel'in gidişin üzerinden henüz üç dakika geçmişken kapı tıklatıldı. "Gir!" Sesi kendinden emin lakin kalbi hızlı ve korkaktı. İçeri güvenlik girdi. Doksan derece eğildi ve kaykıldı. "Efendim, Bay Jeon kapıda ve bize zorluk çıkartıyorlar. İsteğiniz üzere onu içeri almıyoruz fakat fazla ısrarcı." Kaslı bedenin düşük tondaki sesi onu gülümsetti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dear daisy [TaeGi]
FanfictionJeon Jungkook, Min Yoongi'yi terk etmişti. Min Yoongi'nin ondan bir parçası olduğunu bilerek. -slow update