Hoş Sayılacak Davet

14 2 3
                                    

Ağrıyan belimle ve yüzümdeki memnuniyetsiz bakışla yürüyen merdivenleri çıkıyordum. Suna davet etmeseydi bu buluşmaya asla gelmezdim ama kendisi benim hem meslektaşım , hemde arkadaşımdı.  Ikimiz de evde yemek yapmayan insanlardık. Ben zaten yemek yapmayı bilmiyordum .

Suna kendi keyfine düşkündü. Sık sık dışarıda yemek yerdik. Bu da o günlerden biriydi. Sabah yaşanan talihsiz olay hiç olmamışçasına ilerlemeye devam ettim. Suna'yı karşıdaki lokantada görünce adımlarımı oraya yönelttim. Bana kocaman gülümseyen kıza ufak bir tebessüm ettim.

Kapıda duran çalışanların selamına karşılık verip Suna'nın masasının sandalyesini çektim. Oturmak üzereyken omuzuma dokunan el ile yavaşca arkama döndüm.

Kapıda duran çalışanlardan biriydi.
-Hanımefendi üzgünüz fakat size servis yapamıyoruz.

Duyduğum cümlenin anlamsızlığıyla kaşlarımı çattım.

-Ne demek bu?

- Araf beyin talimatı olduğunu söylediler üzgünüz.

Asla üzgün olmamasına rağmen yalan söyleyen adama deli gibi bilenmiştim. Ruh hastası Araf beni takip ettirip huzurumu bozuyordu.

Suna konuya anlam veremese de ortamı yumuşatmak için dahil oldu. Sanki sakin bir ortama ihtiyacım varmış gibi...

-Tamam sakin olalım. Canım kalk başka bir yere geçeriz.

Şiddetle başımı salladım ve parmağımı adamın omuzuna vurdum .

-Biz. Burada. Yiyeceğiz.

Tane tane ve tehditkar cümlelerim adamı gerse bile duruşundan ödün vermedi. Zaten Araf beye de bu yakışırdı.

-Kusura bakmayın fakat kalkmanız gerek. Zorluk çıkarmayalım.

Cümlesinin bitişiyle iki bodyguard masaya yaklaştı. Sinirden başım dönüyor, öyle ki kaşlarım seğiriyordu.

Suna gerildiğinden hızlıca kalktı. Tam olarak ne yaptığını bilmesem de eşyalarımızı aldığını düşünüyordum.

Ben ise hala karşımda duran adama kilitlenmiştim. Kafamda onu yerden yere vurduğum senaryolar vardı. Kolumdan tutulup çekildim ve otoparka nasıl geldiğimizi anlamadan kendimi arabamın kapısında buldum. Öfkeyle dolup taşmıştım. Bu hadsizlik de neyin nesiydi?!

Başka bir yerde yemek yiyemezmiydik sanki. Otuz yaşında adamla köşe kapmaca mı oynayacaktım?

Sinirle başka bir restauranta sürdüm. Arabadan inip anahtarı valeye uzattım.

Burada da sorun yaşayacak değildim herhalde diye düşünürken erken davrandığımı öğrendim.

Çünkü vale anahtarı almamış ışıl ışıl ve insan dolu mekanın kapalı olduğunu söylemişti.

Hıncımı çıkaracak biri bulduğum için keyifle güldüm. Kahkaha sesimi duyan Suna durumu kavradığı için bize  doğru hızla yürüdü. Ama artık çok geçti. Çünkü ben arabanın anahtarını bana dur işareti yapan valenin avucuna saplamıştım bile.

Iki büklüm olan adamın saçlarını kavrayıp kulağına yaklaştım.

- O Araf'a söyle. Kedi olmaktan çıksın . Ben körebe oynamayı bırakalı çok oldu.

Öfkeyle arabama bindim ve Suna'nın ne yaptığını umursamadan evime sürdüm. Garaj kapısına geldiğimde düşündüğüm tek şey eve girip duş almaktı.

Sinirden titreyen elimle kumandaya bastım. Ne kadar basarsam basayım açılmayan  kapıyla tok bir" hah" nidası çıkardım.

Kesin bozulmuştu yada başka bir sorun vardı. Araf'ın benim evimi alacak hali yoktu...

Bana elinde bir demet siyah  gülle yaklaşan güvenlik görevlisine baktım.

-Garaj kapısıyla uğraşmayın çünkü binanın yeni sahibi sizi evden çıkardı. Bu güller de sizin için.

Duyduğum cümleyle şaşkına döndüm. Ne yani onca emeğimin karşılığı bir demet çiçek ve evsizlik miydi?
Kucağıma bırakılan gül buketiyle başımı indirdim. Üzerinde kırmızı bir zarf vardı.

-Tebrikler doktor. Sobe...
ARSLAN

CANavar'ın ÖpücüğüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin