7. Bölüm: 'Sahte Hayal kırıklığı'

201 33 23
                                    


❄️

"Lütfen." dedi gözlerimin içine bakarak. "Lütfen, bana doğru düzgün bir cevap ver. Tek bir cevap istiyorum senden. Tek bir cevap. Mantıklı, tek bir cevap..." İçli bir nefes verip kısaca tavana baktı. "Hobilerin neler, Mayıs?"

Önüme gelen uzun sal tutamını kulağımın arkasına sıkıştırdıktan sonra gülümsedim. "Hobilerim mi? Ay uyku! Ben uyumayı çok severim. Uyurum. Koltukta, yatakta, yerde, küvette, ayakta... Uyurum. Bazen sızarak uyurum. Bazen ayıkken uyurum. Hep uyurum yani. Uyku hobilerimden biridir."

Aralık duran dudaklarını kapatma gereksimi duymayan kel terapist, son bir saattir yaşadığımız garip muhabbetten -en az muhabbet kadar garip olan cevaplarımdan- bıkmış olmalı ki kafasını iki yana sallayarak ellerini çenesinde birleştirdi. Adamı hayatından bezdirmiştim. Buna rağmen bana sergilediği saygılı tutumundan asla vazgeçmemişti. Sabırlı adamdı, maşallah.

"Uyku bir hobi değildir, Mayıs." Tam dudaklarımı ona yanıt vermek için aralamıştım ki "Alkol kullanmakta hobi değildir." diye araya girdi. "Sicil kaydına yeni suçlar eklemekte hobi değildir. Hatta sen diretmeden söyleyeyim. Twitter üzerinden tartışma çıkarmakta bir hobi değildir."

Cidden adam beni bir saat boyunca çok dikkatli bir şekilde dinlemiş ve her dediğimi aklına kazımıştı. Bu bir ilk! İlk defa mesleği polis olmayan biri beni bir saat boyunca, hiçbir çıkarı ya da kötü niyeti olmadan dinlemişti. Evet bu bir ilk! Şaşırılası, öyle değil mi?

Öyle.

"Terapiden nefret ediyorum." dedim yalan söylemeyi seçerek. "Nefret ediyorum terapiden! Senden de nefret ediyorum. Her şeyden nefret ediyo..." Bana uzattığı şeker kasesinden birkaç -avuçla- şeker alıp hastane elbisemin küçük cebine koydum. Çoğunun halıya düşmesini önemsemeden "Nefret ediyorum." diye fısıldadım. "Ciddiyim."

Aslında her ne kadar içinde bulunduğum bu durumdan nefret etsemde, bazı anlarda bulunduğum bu akıl hastanesini seviyordum. Yani, yaklaşık altı gündür hastanedeydim ve burada sevdiğim yalnızca iki -tanecik- an vardı. Birinci an, İnanç ile akşamları bahçeye çıkmaktı, ikinci an ise karşımda oturan, saygılı ve sevgili kel terapistle konuşmaktı. Dürüst olmam gerekirse bu adam zorla götürüldüğüm hiçbir terapiste benzemiyordu. Çok samimi, saygılı, hoş ve kibardı. Ayrıca bana ikramlık şeker de veriyordu.

Kısacası hem bilgili hem de nazik bir abiydi.

Bu yüzden de diğerler insanlara yaptığım kaba davranışların aksine ona karşı daha ılımlı davranıyordum. Birkaç gündür hastanede çalışanlara yaptıklarımın çeyreğinin çeyreğini bile ona yapmıyor, sorduğu sorulara bana uyan en yakın cevabı veriyordum. Ona karşı saygılıydım çünkü o da bana karşı saygılıydı. İşte... Kısasa kısas mevzusu...

"Bana hobilerini söylemen gerekiyor." dedi uzun bir sessizliğin ardından. Tam karşımdaki koltukta oturuyordu; erkeksi bir şekilde bacak bacak üstüne atmasını izledim ve kel kafasına bir bakış attım. Geleceğimden daha parlak bir kafası vardı. "Seninle haftada üç kez, hobilerine yönelik oyunlar oynayacağımızı söylemiştim, Mayıs. Bunu seninle konuşmamıza rağmen hâlâ bir hobi seçemedin."

Bir hafta boyunca burada kalmayacaktım ama neyse. Bunu bilmesine gerek yoktu.

"I know, doctor. I know. Bende sana yardımcı olmaya çalışıyorum zaten. Sadece aklıma bir hobi gelmiyor." deyip oturduğum yerde dikleştim. Adam sabırlı biri olduğu için bir süre benim düşünceli(?) suratımı inceledi. "Afife'ye... Baş hemşireye sataşmak hobi sayılıyor mu?"

Kel kafasını kaşıyarak ofladı. "Mayıs, lütfen..."

"Ne? Geçen gün ona çelme takmıştım. Ve yere düşmüştü. O günden beri ara ara ona çelme takmaya çalışıyorum. Bence bu da hobi sayılmalı."

MaziHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin