0.1

36 2 5
                                    

4 yıl önce.

Karanlık sokaklarda yine yalnız başıma geziyordum. Yağmurun hafif çiselemesiyle elimi kapşonuma çıkardım. Ama sonra vazgeçip saçlarımı açtım.

Mardin..

Hayatımın tamamını geçirdiğim, iyisiyle kötüsüyle yaşadığım şehir benim cehennemimdi. Bu şehir bir çok kişinin canını almış, bir çok seveni ayırmış, çoğu kişnin hayatını karartmıştı. Benim için katil şehirdi burası. Ne de olsa benimde çocukluğumu öldürmemişti mi?

Öyle boş boş gezerken aklıma kaç gündür gittiğim uçurum gelmişti. Adımlarımı hızlandırıp uçuruma yol aldım. Yolda yürürken kaldırımda titreyen bir köpek görmemle durdum.

Kar gibi beyaz olsada, hayat kadar sıyahtı.

Ufak adımlarla yanına yaklaşıp önunde eğildim.

"Küçük, ne kadar da güzelsin sen."

Dedim. Sesimdeki hayranlık belli oluyordu. Başını yavaşça okşamamla o da bir adım atıp yanıma geldi. Hava çok soğuktu ve bu küçükte üşüyordu. Üstümdeki ceketi çıkarıp köpeğe sardım. Aynı zamanda da kucağıma almıştım. Ceketi çıkardıktan sonra bedenimi delip deşen rüzgarla anladım havanın ne kadar soğuk olduğunu.

Daha fazla beklemeyip ilerlemeye başladım.

Uçuruma geldiğimde en uç tarafda siyah bir araba görmemle önce duraksadım. Çünkü buraya hiç kimse gelmezdi. Sesler gelmesiyle bana yakın olan ağacın arkasına geçtim. Aynı zamanda köpeği de sıkı-sıkı tutuyordum.

Siyah takımının ceketini çıkarmış, beyaz gönleğinin kollarını dirseğine kadar katlamış bir adam gördüm. Öylece arabadan inip ilerlemeye başladı. Uçurumun son kısımlarına geldiğinde durdu. Ben ne yapıcak diye beklerken aynı zamanda da hazır ol da duruyordum. Ne olur ne olmaz. Kendini atar falan.

Yere çömelip oturdu ilk önce. Sonra başını kaldırıp gökyüzüne baktı. Karanlık olduğu için pek göremesemde bir ses duydum.

Hıçkırık sesi.

Az önce dağ gibi ayakta duran adam, şimdi yere oturmuş hıçkıra-hıçkıra ağlıyordu. Ona ne olmuştu bilmiyordum ama, yanına gitmemek içinde kendimi zor tutuyordum. Belkide gidince beni öldüre bilirdi. Sonuçta 2 dakika sonrasının garantisini veremezdik. Ama o an, kalbimle haraket edip sakin adımlarla yanına adımladım.

Bende onun gibi yere çömeldim. Sesleri duyan adam hızla bana döndü. Işte o zaman gördüm yüzünü. Karanlığı, benim okyanuslarımla buluştu.

"Sen kimsin?"

Dedi ağlamaktan çatallaşmış, ama aynı zamanda sert sesiyle. Ne cevap vereceğimi bilememiştim.

"Bende bilmiyorum ki kim olduğumu." Dedim kısık sesle.

"Neden ağlıyorsun?" Dedim.
Kara gözlerine yakışmıyordu ağlamak.

"Söylesem ne değişicek ki?" Dedi.

"Hiçbir şey. Sadece anlatıcaksın. Bazen yükünü azaltıyormuş, öyle diyolar. Ben hiç denemedim."

Benim hiç bir zaman derdimi dinleyecek biri olmamıştı.

"O yüzden kara göz, anlat bana."

Derin bir nefes aldı. Bakışları önce kucağımda uyukluyan köpeğe, sonra tekrar gözlerime çıktı.

"Annem.." dedi. Ağlamamak için kendini sıktığı belliydi.

"Öldü.." o an anladım onu. Bu tarifsiz acıyı yaşadığını.

"Tutma kendini, ağla."

Sanki bunu söylememi bekliyormuş gibi hıçkıra-hıçkıra ağlamaya başladı tekrar. Her ne kadar ağlamasını istemesemde, rahatlamaya ihtiyacı vardı.

"Acın geçmez ama hafifler. Anlıyorum seni. Bir gün alışıyor yokluğuna insan." Dedim.

Bir hışımla bana dönüp sinirle konuşmaya başladı.

"Geçmiyicek! Anlıyorum demeyin artık bana. Senin annen öldümü ki anlayasın beni?!"

Bakışlarımı onun siyahlarında ayırıp şehire baktım. Ona dönmeden hafifce başımı sallayıp onayladım.

"Öldü." Dedim donuk bir sesle.

"Babamda gitti."

Ona döndüğümde söylediklerinin pişmanlığını yaşar gibi bakıyordu gözlerime.

"Ben.. yani bilmiyordum. Üzgünüm. "

Arabadan hafif yükselen şarkıyla gözlerim huzurla kapandı.

Bu şarkı belki hayatımda dinlediğim en güzel şeydi.

"Yarim gezdin yola bakarım.
Uzun-uzun gözlerim doldu yine,
Akamam geldi hüzün oy.

Al gözümden yaşları gün gelir kurutursun,
Yaz bunu bir kenara gidersen unutursun.
Al gözümden yaşları gün gelir kurutursun,
Yaz bunu bir kenara gidersen unutursun.

Limanın gemileri demir aldı, gidecek.
Benim gözyaşlarımı kim gördü, kim bilecek, oy
Limanın gemileri demir aldı, gidecek.
Benim gözyaşlarımı kim gördü, kim bilecek, oy.

Dizlerimde bir ağırlık hissetmemle bakışlarım irsya kaydı. Dizlerime başını koymuştu. Mayışmış olan bedeni, biraz sonra düzenli nefes almasıyla uykuya daldığını anlamıştım.

Son olarak yapmak istediğim bir şey kalmıştı. Kalem ve kağıt bulmam gerekiyordu. Arabasına ilerleyip kapıyı açtım. Torpido gözünü açmamla küçük bir defter ve kalem bulmuştum zaten. Arka koltukta olan ceketinide alıp arabadan indim.

Ceketi getirip üzerine örttüm. Boynumdaki şalıda çıkarıp top haline getirdim ve başının altına koydum. Hava soğuktu.

Son olarakta noltu yazarak köpeğın üstüne koydum.

Cebinden telefonunu bulmamla açtım. Şifre olmaması işime gekmişti. Hemen son aramalara girip 'Arda' yazısına tıkladım. Mesaj yazmaya vaktim olmadığı için direkt konum atmıştım. Nasıl olsa gelirlerdi heralde.

Kağıt ve kalemi alarak son notu yazmaya başladım.

'Ufak bir dertleşdik seninle. Ben konuştum sen dinledin, birazda sen konuştun ben dinledim. Senden bir ricam var. Bu köpeğe bakmanı isterim. Her ne kadar bir birimizi tanımasakta benden bir hatıra olsun istedim.

~Uçurumdaki Kız.'

Afra

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Afra

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Dec 27, 2022 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Uçurumdaki Kız.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin