Kaeya'yı çocukluğumdan beri tanırım, neredeyse birlikte büyüdüğümüzü söylesem yalan olmaz belki de. Düşe kalka, kavga ederek ve birlikte ağlayarak çok zaman geçirdik, daha çok ben onu ağlatırdım. Yapacak bir şey yok, doğrusu ben huysuz bir çocuktum. Kaeya'nın herhangi bir suçu yoktu, ona olduk olmadık yerde saçma sapan şeyler söyler ve kalbini kırar, sonra kendimi uzaklaştırır ve ilk onun bana gelmesini beklerdim. Kaeya gelirdi, ilk o zaman gelmişti zaten. Ben yaşayabilmek için Kaeya'nın sarılışına muhtaç olduğumu ilk o zaman anlamıştım.
Yaz günü olacaktı, henüz onlu yaşlarımızın başlarındaydık ikimiz de. Dawn Winery'nin biraz ilerisinde kalan su kenarında birlikte oynuyorduk ve ikimizin de kıyafetleri yeniydi. Nitekim ben bir hata yapıp taşa takılmış, sonucunda Kaeya'nın tamamen suya düşmesine, ceketimin de sadece kollarının ıslanmasına sebep olmuştum. Suçlu hissettiğimi hatırlıyordum, Kaeya'ya ne söyleyeceğimi bilemedim ve kaçtım. Onu düştüğü yerden kaldırmayarak ikinci hatamı yapmıştım bile. Ve geri dönüp yardım istemek yerine ormana kaçtığımda üçüncüyü... Çünkü Kaeya'nın ıslak üstüyle ve çamurlu haliyle peşimden gelmeyecek olduğunu biliyordum, eve dönecek ve üzerini değiştirecek, yani benden önce bir posta azar yiyerek olayı anlatacaktı, böylece babamın karşısında çok fazla ezilip büzülmeme gerek kalmazdı. Belki Kaeya babamın sinirlerini yatıştırabilirdi ve bu olayı tamamen unuturduk.
Akşam serinine dek ormanda otururken düşündüğüm tek şey buydu ve geceye dek eve dönmemiştim. Ağacın dibinde oturmuştum sadece, bacaklarımı kendime çekip için için ağlamış, öylece birinin gelip bana her şeyin yolunda olduğunu söylemesini beklemiştim. Kimi beklediğimi o sıra bilmiyordum ancak Kaeya beni bulduğunda kendimi gerçekten güvende hissetmiştim.
Kaeya'ya defolmasını söyledim.
Kaeya nefesini toparladıktan sonra şöyle bir kahkaha patlattı ve saçımı okşadı.
Özür dilediğimi ve asla gitmesini istemediğimi anladığını sandım.
Şimdi düşünüyorum da, belki Kaeya hiçbir şey anlamamıştı. Belki sadece kendisini fazlalık gibi hissettiğinden bunu değiştirebilmek, iyi yanıma giderek onu kabul ettiğime emin olmaya çalışıyordu. Bu yüzden ne yaparsam yapayım alttan alıyordu. Kaeya ondan nefret ettiğimi düşünüyordu ve bunu değiştirmek istiyordu o kadar.
"Sorun yok, Diluc. Adelinde kızmadı bile, hadi geri dönelim. Üşümüşsündür. Baban da çok endişelendi zaten."
Demişti, sesi yumuşacıktı. Uzattığı elini tutarak kalktım. Ceketimin kolları biraz ıslak olduğu için serinde donan ellerimi sıcacık ellerinin arasına alıp ovuşturdu ve gülümsedi. Gülümsemesi ellerinden daha çok ısıtmıştı beni, lakin başımı çevirdim. Ve Kaeya yol boyunca benim için ne kadar endişe ettiğini, saatlerdir beni aradığını anlattı. O anlattı ve ben ağladım ancak gözyaşlarım hep içime içime, kalbime doğru aktı. Son gözyaşıydı sol gözümden akan, saklasam da Kaeya gördü. Gördü ve bana sarıldı, kulağıma her şeyin güzel olacağını fısıldadı. Yalan olduğu çok bariz belli olsa da sırf Kaeya söylediği için inanmıştım buna; çünkü Kaeya kusursuzdu, zekiydi de. Ondan nefret etmediğimi biliyordu, yaptığım hiçbir şeyi ondan nefret ettiğim için yapmadığımın farkındaydı ve bunu söylerken aslında öyle olduğunu kastetmediğimi biliyordu.
Yani...
Biliyor olması gerekirdi. Ben öyle düşünmüştüm en azından.
Ancak Kaeya bir gün arkasında bana ithafen yazılmış bir defter bıraktığında konunun aslında bu olmadığını gerçekten anlamış oldum.
"Sevgili Diluc'a;
Bazen beni öldürüyorsun canım, lakin sesim hiçbir zaman çıkmadı. Çıkamayacağından değildi doğrusu, sadece ben seni biraz fazla sevmişim, o yüzden tek derdim senin de beni, benim seni sevdiğim gibi sevmendi. İleri gittim, biliyorum. Nefretin köklüydü, çocukluğumuzdan beri, o gün sana hiç dokunmamalıydım muhtemelen. Gitmemi söylediğinde daha fazla kalmamalıydım. Söylediklerinin tam aksini yaptığımda bundan nefret ettiğini bilmiyordum, veya sadece bilmek istememiştim. Göz ardı ettim, tersine gittim, düğümleri çözmeye çalıştım. Bu yaptıklarımın sadece daha sıkı düğümlendiğini bilmiyordum.
Belki de her şeyi kendi haline bıraksam ve sadece dediklerini yapsam şu an sana daha yakın olurdum.
Özür dilerim, tatlım, seni hep sevdim ve her zaman en iyisine layık olduğunu bilmeni istedim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
söylenenler ve söylenemeyenler | kaeluc
Fanfiction"Belki de sen haklısındır, Diluc. Belki de söylediğin hiçbir şeyi kastetmemişsindir. Ancak ben artık kastetmek istediğin hiçbir şeyi anlamıyorum."