Kaeya'yla olan karşılıklı itiraflarımızın üzerinden yaklaşık bir hafta geçmişti. Bu bir hafta içerisinde geceleri Kaeya ile uyumaya oldukça özen göstermiştim, dolayısıyla ilk iki gün tamamen Dawn Vinery'de kalmıştı. Fakat onun da bir işi ve sorumlulukları olması sebebiyle Mondstadt'teki hayatına geri dönmesi gerekti, ayrıca şehir ve Vinery arasındaki mesafe çok uzak olmasa da gidip gelmesi zor olduğu için geceleri gelmesi sıkıntı çıkarıyordu. Böylelikle Kaeya onun evinde kalmamı teklif etti, çok da konforlu olmayan küçük bir yerde yaşıyordu ve orada kendi evimin rahatını bulamayacağımı söylemişti lakin Kaeya'nın olduğu her yerde rahat edebileceğime emindim.
Ve söylemeliyim ki Kaeya'nın evi kendi malikânemden daha rahattı.
İki odalı küçük bir evdi, ihtiyaç duyulmayan herhangi bir eşya barındırılmamış, olabilecek en pratik şekilde dizayn edilmişti. Öyle ki bazen Angel's Share'e dahi uğramadan bütün gün evde pinekliyordum, Kaeya içeri gelip beni kendi pijamalarının içinde darmadağın bir halde görünce büyük bir kahkaha patlatıp dudaklarımı öpüyordu. Yine dürüst olmalıyım ki onun bu ani öpücükleri ve dokunmaları içimde hep biraz daha fazlasını isteyen garip bir yönün ortaya çıkmasına sebep oluyordu. Saçlarıma dokunduğunda yüzüme de dokunsun istiyordum, bana sarıldığında öpmesini de istiyordum.
"Ne düşünüyorsun öyle prenses?" Eve geldikten sonra duşunu alıp salona, yanıma gelmişti. Uzun saçları toplu değildi ve gri tonlarında bir havluyu başına örtmüştü, saçlarının uçlarından minik su damlaları pek de kapamaya çalışmadığı göğsüne damlıyordu, koyu renkli pijama takımının saçları değen yerleri daha koyuydu. "Biraz daha böyle gezersen hasta olacaksın." Yanıma oturdu ve göz bandı olmadığı için kahküllerini düzelterek gözünü kapattı. Hâlâ o yara izini bana göstermekten kaçınıyordu, sorun olmadığını ve benden saklamasını istemediğimi söylesem de bu uzunca süredir alışılmış bir hareketti.
Bana cevap vermek yerine sırtını dönüp havluyu üzerime attı. Saçlarının nemini almam biraz sürmüştü ancak bu üzerindeki geceliğin ıslak olduğu gerçeğini değiştirmiyordu, bir de açıkça ortasa olan ensesini öpmemek için verdiğim savaşa yenik düşmüştüm. Dudaklarımın altında titrediğini hissettim, sonra bedenini geri çekip üzerime eğildi. "Bunu beklemiyordum." Şaşkın olmaktan çok uzak, sesi daha çok bunun için bekliyormuş gibiydi. Yüzündeki ifade, kısıkça bakışı ve dudaklarına yayılmış olan o yarım ağız gülümseme aklımı başımdan alıyordu, havlu değdiği için hafifçe kabaran ve karışan saçları geceliğimin değdiği yerlerini ıslatmıştı. "Pek öyle görünmüyorsun."
"Çok güzelsin." Bir anda Kaeya dibimde bitti, yüzü hemen karşımda iki saniye kadar oyalanmış ve hemen dudaklarıma yönelmişti. Kaeya'nın beni öpmesini çok seviyordum doğrusu, oldukça dolgun olan dudakları aynı zamanda yumuşacıktı, dişlerini bazen dudaklarımın üzerinde gezdirmesi ve sonra yaramazca gülüşü, ona nasıl ayak uyduracağımı dahi bilemeyecek hale getiriyordu beni fakat Kaeya'nın söylediğine göre en sevimli olduğum zaman bu zamandı. "Kaeya-" ağzının içine konuşmamı sevmemiş olacak ki eliyle çenemi destekleyip hafifçe dudağımı ısırdı. Vücuduma sıcak basıyor, Kaeya'nın eli her saniye daha soğukmuş gibi geliyordu, yüzümün kızardığına emindim ve daha kötüsü, içimde alevlenen bu isteği daha fazla görmezden gelemeyecek gibiydim. "Kaeya ben daha fazla dayanamıyorum." Bir anlık hışımla, doğrusu pek de düşünmeden, Kaeya'yı omuzlarından itip koltuğa oturttum, o neler olduğunu bile çözemeden kucağındaki yerimi almam saniyeler sürmüştü. Az önceki ukala bakışlarının şimdi gerçekten de şaşkınlık içinde olması sanki aramızdaki herhangi bir savaşı kazanmışım gibi hissettiriyordu.
"Umuyorum ki ne yaptığının farkındasındır." Niyetimi iyice belli etmek için tüm ağırlığımı Kaeya'ya bıraktım, yüzündeki şaşkınlık artık telaşa dönüşmüştü, doğrusu bu halini görmek her şeyden çok hoşuma gitmişti o an. Onu daha da kışkırtabilmek amacıyla biraz hareket edip göğsümü iyice onunkine yasladım, sol kolum omzunun üzerinden koltuğun başlığını tutarken sağ elimle çenesini tutup onu biraz kendime çektim fakat aklımdan geçen onu öpmek değildi. Kaeya bana ne kadar yakın veya uzak olursa olsun, her şekilde gözlerimin görebileceği en güzel varlıktı. Sıcak tenine, kendine has, neredeyse gri olan gözlerine, oldukça düzgün burnuna, keskin çene hattına ve yüz hatlarını yumuşatan koyu renkli saçlarına kadar, bedeninin her bir parçası, özellikle tapındığım dudakları, bir insanda teker teker toplanması imkansız duran tesadüflerdi. "Diluc, biraz daha bastırırsan ben-" Konuşmasına izin vermeyerek dudaklarını öptüm, son bir haftadır beni öpme şeklinden çıkardığım kadarıyla hareket ediyor ve arada bir hafifçe uzaklaşıp ismini sayıklıyordum, bedeninin verdiği tepkilere bakılırsa en az benim kadar onun da kanı kaynıyordu.
"Çok kirli oynuyorsun Diluc." Elleri karnımdan sırtıma doğru süzüldü, sonra kendini bana doğru yaklaştırdığını hissettim. Saçlarımı gevşekçe topladığım tokayı çıkarmış, boyun girintime yüzünü yaklaştırıp dudaklarını bastırmıştı. "Ancak ben de ayak uyduramayacak bir adam değilim." Nefesleri tenime çarpıyor, kısık sesi bedenimin titremesine sebep oluyordu. Başından beridir Kaeya harici hiçbir şey düşünemez olmuştum.
Elleri baldırlarımı buldu ve hızla ayağa kalktı, onun temposuna ayak uydurmaya çalışırken kollarımı boynuna sarıp güçlü bir şekilde asıldım. Kaeya güldü, bugün her şeye normalden fazla gülüyordu ve ben onun sesini en çok bana gülerken sevdiğimi fark etmiştim.
Yatak odasının kapısını itirerek açtı, çok geçmeden yatağa bırakılmıştım. Kaeyanın boynundaki kollarımı gevşetfim fakat bırakmadım, bacaklarımın hemen arasına yasladığı dizi yüzünden nefesimi tuttum. Yüzümün nasıl göründüğünü dahi tahmin edebilecek durumda değildim fakat Kaeya gördüğü şeyden memnun gibiydi. "Vazgeçmek için bu son şansın, tatlım." Bana defterinde hitap ettiği şekilde seslendiğinde zihnimin içinde birkaç zincir kopmuştu sanki. Kollarımı boynundan çekip el bileklerini tuttum. "Sanki vazgeçermişim gibi." Kaeya yarı ıslak geceliğinin düğmelerini çözüp omuzlarından yere kadar süzülmesine izin verdi.
Yatak odası karanlıktı, içeri dışarıdaki ayın ışıkları sızıyor, Mondstadt'in gece dahi neşeli olan sokakları nefes seslerimize karışıyordu fakat tam olarak üzerimde duran bu yarı çıplak adamdan başka hiçbir şeyi düşünemiyor, hissedemiyordum. Elimden gelen tek şey kesik nefeslerimin arasında ardı ardına ismini mırıldanmaktı. "Kaeya... Kaeya... Kae..ya." parmakları karnımda, kasıklarımda geziniyordu.
"Diluc, çok tatlısın."
~~~~~
A sight for sore eyes dedikleri şey bu olsa gerek.Söylenenler ve söylenemeyenler 3k okunmuş, bunu gördüğüme gerçekten sevindim, hepinize çok teşekkür ediyorum.
Ayrıca gelincikbelincik bu bölüm için çok uğraştı, benden minik bir doğumgünü hediyesi olsun.
Son olarak bölümün bittiği yerden itibaren yaşananlar tamamiyle okurların tozpembe ve unicornlu hayal dünyasına bırakılmıştır, keyifle okumanızı umuyorum❤️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
söylenenler ve söylenemeyenler | kaeluc
Fanfiction"Belki de sen haklısındır, Diluc. Belki de söylediğin hiçbir şeyi kastetmemişsindir. Ancak ben artık kastetmek istediğin hiçbir şeyi anlamıyorum."