Babam her zaman sahip olduğun bir şeyi arzulayamazsın derdi, ona göre azmim ve soğukkanlılığım yetersiz olmuştu her zaman. Gerçekten kalpten istediğim hiçbir şeyin olmadığını söylerdi; bir de bunun beni nasıl güçsüzleştirdiğini. Onu her zaman haksız çıkarmaya ve gözünde daha iyi bir yere gelmeye çalıştım, lakin belki de o asla memnun olmak istemediğinden, bir türlü başaramadım bunu. Aile işini devraldım ve nefret etsem de ilgilendim, Kaeya ile aramıza duvarlar ördüm, hayal kurmadım, sevinmedim veya üzülmedim, hiçbir şeyi arzulamadım, bomboş hissettim. Aldığım her nefesin kaburgalarıma batışını asla unutamadım, çünkü özellikle şimdi, her zamandan biraz daha fazla yaşıyordum.
Kaeya gideli bir ay oluyordu sanırım, daha defterinde yazan çoğu şeyi okuyacak cesareti bulamamıştım kendimde. Angel's Share'e uğramıyordum, Rosaria'yı görmek içimden gelmiyordu pek, çünkü en yakın arkadaşının gidişinin suçunu bana yükleyeceğini biliyordum. Yüzüm yoktu doğrusu, suratıma küfretse bile kendimi savunabileceğim tek bir nokta da yoktu. Sadece her gün içimi kemiren bu his gittikçe daha kötüleşiyordu, o kadar.
Kaeya'yı içinde onunla birlikte olduğum hayaller kuracak kadar özleyeceğimi düşünmemiştim hiç, lakin böyle şeyler de mümkün olacak ki onu yine Dawn Winery'de, bağların arasında kendi halinde üzüm yerken hayal etmiştim. Her zamanki kıyafetlerinin yerine sadece siyah bir gömlek ve sade bir pantolon giyiyordu, saçları örgülüydü ve göz bandı yoktu. Onda açtığım yarayı, en çirkin eserimi gayet net bir şekilde görmüştüm ve bu kendime olan nefretimi de körüklemişti. Kaeya gülümsüyordu ama, onu en çok gülümserken seviyor olmalıydım.
Onu en çok gülümserken hayal etmeyi seviyordum ve ne zaman kaybettiğimi bile bilemiyordum.
Saçmaydı, Kaeya'ya olan bu duygularım gerçekten saçmalıktı çünkü babamın sözlerini haklı çıkarıyordu. Kaeya hiçbir zaman bana ait olmamıştı, bu yüzden onu böylesine derin ve içten bir şekilde arzuluyor olmalıydım zaten. Kaeya, Kaeya ve Kaeya... Her gün, her saniye onu görme arzusu sadece daha fazla batıyordu içime.
Muhtemelen onu bir kez daha görebileceğimi bilsem Angel's Share'e giderdim, gitmek isterdim veya Rosaria'ya katlanabilirdim. Ancak bunun yerine sadece defterinden yeni bir sayfa açtım. Yaralayacağını biliyordum, Kaeya zaten benim için her zaman sadece yara olmuştu. Yaptığı her şey ve varlığı, tamamen, ruhuma inceden inceden sızan, derin ve ağır bir yaraydı.
Nefret etmeyi bile beceremediğim o yaranın karşısında ancak bu kadar çaresiz kalabilirdim muhtemelen.
"Sevgili Diluc;
Son zamanlarda yüzünü pek görmedim doğrusu, Angel's Share'e gelmiyorsun ve özlemim gittikçe artmaya devam ediyor, lakin seni kesinlikle bulacağım o yere, Dawn Winery'ye gitmeye çekiniyorum. Kalbim özleminden biçare, şaşırmış durumda ve nefretini kaldıramayacak kadar da kırgın son zamanlarda. Özür dilerim tatlım, nefretini hak etmeme rağmen hâlâ neden böyle yaptığımı bilmiyorum, halbuki tüm acını sonsuza kadar göğüsleyebilmem gerekir, öyle değil mi?
Ancak Diluc, inan bana, kalbimin bu hali öyle güçsüz ki kolumu kaldıracak kadar bile halim yok. Özür dilerim, canım, gerçekten, neden bu durumda olduğumu bilmiyorum. Sadece geçen gün seni kıskanmış olabilirim biraz, şehirden bir kıza yardım edip gülümsediğini hatırlıyorum gayet net bir şekilde. Onun yerinde olmak istemiştim, hayal etmiştim, çok güzeldi, çok güzeldin. Lakin gerçeklik işte, bazen kaldırabileceğinden daha da sert çarpıyor insana, bana asla öyle gülümsemeyeceğin için mahvoldum.
Düzeleceğim, canım, düzeleceğim. Bunun da üstesinden gelebilirim, sonuç olarak seninle olan ilişkimiz hep benim bir şeylerin üstesinden gelebilmeme veya gelemememe bağlıydı, çoğunlukla ise yüzünü kara çıkardım. Bu yüzden hiçbir zaman beni sevmeni bekleyemeyeceğim bile senden.
Lakin sorun yok, Diluc, yine de seni sevmeye devam edeceğim ve hayallerimdeki gülümsemen -her ne kadar sonunda öldüreceğini bilsem de- dayanmak için kuvvetim olacak."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
söylenenler ve söylenemeyenler | kaeluc
Fanfic"Belki de sen haklısındır, Diluc. Belki de söylediğin hiçbir şeyi kastetmemişsindir. Ancak ben artık kastetmek istediğin hiçbir şeyi anlamıyorum."