Saatin kaç olduğundan haberim yoktu, öylece pencereden iyice kararmış olan dışarıyı izliyordum. Şarap da biteli çok olmuştu, kafam oldukça ağır hissettiriyordu, yıkılmamak için sırtımı iyice dolaba yaslamış, dizlerimi kendime çekmiş ve iki elimi de yere sabitlemiştim. Gözlerimin acısı şaka olmalıydı, ağlamayı bırakalı bir süre olsa dahi hâlâ göz kapaklarım şişti ve ciddi bir baş ağrım vardı.
Yağmur kesilmemişti, dışarısı hâlâ cehennem gibi görünüyordu.
Başımı saate çevirdim ve görebildiğim kadarıyla iki olduğunu fark ettim, gece oldukça uzundu ve kalkıp üzerimi değiştirmem, hasta olmamak için banyo yapmam ve yarın ayağa kalkabilmek için uyumam gerekiyordu, kıyafetlerim neredeyse kurumuştu fakat bu kirli olduklarını değiştirmiyordu. Lakin kalkıp da oldukça kolay olan bu işleri bile yapmak eziyet gibi geliyordu, bu yüzden oturmaya devam ettim. Bir yarım saat daha bölünmeyen sükunet ilk yavaş adımlarla, sonrasında da kapımın hızla açılmasıyla sonlanmıştı.
Adelinde olduğunu düşündüm, belki beni kaldırmasını isteyebilirdim ondan.
Lakin gelen kişi gözlerimin uzun zamandır aradığı o kişiden başkası değildi.
"Diluc, bu geceyi burada geçirmek zorundayım. Sumeru'daki hava çok güzeldi ama burası- Diluc?" İlk başta her zamanki neşeli tonunda olan sesi sonlara doğru kısılmış ve dehşet içerisinde ismimi söyledikten sonra kapıyı kapatıp yanıma gelmişti. Başımı eğdim ve yüzüne bakmaktan kaçındım. Her zamanki güçlü duvarlarımın ayakta duracak hali yoktu bu yüzden kendimi Kaeya ile karşılaşacak gibi hissetmiyordum o an. Gitmesini ve daha iyi olduğum bir zamanda beni görmesini istedim, lakin o gitmek istemiyor olacak ki bana daha çok yaklaşmış, hatta elini çenemin altına koyup nazikçe başımı kaldırmıştı. "Ne oldu sana?"
Cevap verecek halim yoktu, zaten Kaeya'nın elleri de bana ulaştığında ayakta kalacak halim de kalmamış, yavaşça onun olduğu tarafa yıkılmıştım, başım göğsüne çarptığında onun da kıyafetlerinin benimkiler gibi ıslak olduğunu fark ettim. "O defter... Nereden buldun bunu Diluc?" Sesindeki paniği fark etmek çok kolaydı, okumuş olabileceğim ihtimalini gözden geçirdiğini biliyordum ve yalan söylemeyecektim. "Rosaria verdi." Sesim öyle kısık ve çatallıydı ki bana ait olmadığını sanmıştım bir an. Göğsünün kasıldığını hissettim, bir süre nefes almadı ve çok korktuğunu da belli ederek bir soru sordu. "Okudun mu?"
Yani, yalan söyleyebilirdim. Sadece birkaç sayfasına göz attım demek oldukça kolay ve cazip duruyordu, ancak her sayfasını okuduğum, içimde belirli bir acı çektiğim, her cümlesine gözyaşı döktüğüm o defter hakkında yalan söylemek canice gelmişti bir an. Konuşacak cesareti kendimde bulamadığım için başını hafifçe salladım ve aramıza bir sessizlik girdi, Kaeya defteri kenara bırakmıştı.
Yaklaşık yirmi dakika öylece kaldık, başımı göğsünden kaldırmaya tenezzül dahi etmedi ve ben de bunun için çabalamadım. İkimiz de ıslaktık lakin Kaeya'nın uzunca saçlarından hâlâ sular damlıyordu. Üşüteceğini düşündüm, ona gitmesini söyleyecektim fakat ağzımı açtığım an gittiğinden beridir aklımdan çıkmayan o soru özgürlüğüne kavuştu. "Nerelerdeydin?" Birkaç dakika bekledi, sonra kendine gelmiş gibi saçlarımı yüzümden çekti ve beni doğrulttu. Başım hâlâ dönüyordu bu yüzden sırtımı tekrar dolaba yasladım. "Gizli bir iş için Sumeru'ya gittim. Sadece Rosaria ve Jean'in haberi vardı, tatile çıktığımı söylemeleri gerekiyordu. Fakat gördüğüm kadarıyla Rosaria bunu yapmamış." Sesi sertleşti son cümlesini kurarken, deftere bakmaya devam etti.
"Kaeya." Dedim yüzümü sonunda yüzüne bakacak kadar kaldırmıştım ve alkolün de etkisiyle bedenime normalde sahip olmadığım bir cesaret basmıştı sanki. "Özür dilerim." Dedim, özrüm hiçbir şeye yaramayacaktı belki ama gittiğinden beridir en çok bunu söylemek istemiştim ona. Karşılık olarak Kaeya hiçbir şey demedi bir süreliğine, oldukça şaşkın görünüyordu. Nihayet bir şey söyleyecek olduğunda ise konuşmasına izin vermeyerek ona en çok söylemek istediğim ikinci şeyi söyledim. "Seni seviyorum." Daha çok fazla söylemek istediğim şey vardı lakin yeri veya sırası değildi, zaten Kaeya da bunu kaldırabilirmiş gibi görünmüyordu, gözleri dolmuştu ve oldukça şaşkın duruyordu, uzun sürmedi. Kendine geldiği an dizlerinin üzerinde doğruldu ve ayağa kalktıktan sonra beni de kaldırdı. "Sarhoşsun Diluc. Ne dediğini bilmiyorsun." Sarhoş olduğum doğruydu, ayakta bile duramamış ve yine üzerine yığılmıştım. Kollarımın altından tutup ayakta durabilmem için beni destekledi. "Aşağıdakilere seninle ilgilenmelerini söyleyeceğim. Hasta olacaksın böyle." Tekrar gideceği konusunda içime oturan korku yüzünden kollarından tuttum ve hızla başımı iki yana salladım. "Gitme. Kimseyi istemiyorum senden başka. Lütfen gitme." Kaeya ben her konuştuğumda daha da şaşırıyordu ve haklıydı. Ben de şaşkındım, lakin öylece durmanın sırası değildi, ona kendimi affettirmem belki imkansızdı ama denemeliydim.
"Sana ne olmuş böyle? İçmişsin bile. Benim yüzümden mi?" Başımı salladım, sonra boyun omzuna çenemi yasladım. "Gelmezsin diye. Çok korktum. O yüzden gitme."
"Tamam." Dedi, nihayet onu ikna edebilmiş olmanın getirdiği zaferle gülümsedim, bunu gördüğünde öylece suratıma baktı ve gözlerinin içindeki aşkı oldukça net bir şekilde görebildim o an, oldukça açık seçikti. Şimdiye kadar nasıl göremediğimi sorgulatmıştı bu bana. O kadar mı kördüm gerçekten? "Ama ilk üstünü değiştirip banyo yapman lazım. Zaten üşümüşsün, yarın hasta uyanmanı istemem." Kimsenin olmadığı koridordaki banyoya götürdü beni, sıcak suyun hazır olduğunu gördüm ve Kaeya'nın orada olmasını umursamadan kıyafetlerimi çıkarıp küvete girdim. Bana bakmamak için neredeyse savaş verip banyodaki her yeri izlemiş, ıslak kıyafetlerimi toparlayıp kenara koymuş ve suyun içine gömüldüğümde saçlarımı yıkamama yardım etmişti. Bir ara yüzümü yıkamak için hafifçe eğildi, başımı kaldırıp dudaklarına minicik bir öpücük kondurdum, ikimiz de öylece birbirimize baktık bir süre, sonra Kaeya geri çekildi, yanaklarındaki pembelik daha da artmıştı.
Benimle işi bittikten sonra kendisi de yıkandı ve odamın önünden geçerken içeri bir göz attı, onu beklediğimi fark etmiş, yatmam gerektiğini söylemişti fakat kendi başıma uyumak gibi bir niyetim yoktu o yüzden yanımda uyumasını söylemek istercesine yatağa vurdum yavaşça, kararsız görünse de beni üzmek istememiş ve yanıma oturmuştu. Hâlâ benimle uyumak gibi bir amacı olmadığını bildiğimden kolundan tutup kendime çektim. "Gitme."
"Uyuduğun odada birilerinin olmasından hoşlanmazsın sen Diluc." Kendinden emin duruyordu sesi, omuzlarımı silkeleyip onu biraz daha çektim. "Sen birileri değilsin."
"Böyle yapma." Dedi. Sesi neredeyse bağırır gibi çıkmıştı, neye sinirlendiğini anlamadığım için yüzüne öylece baktım. "Umut vereceksin ve yarın kovacaksın beni. Hâlâ sarhoşsun bu yüzden hiçbir şeyin farkında değilsin Diluc. İkimizi de üzme daha fazla."
"Öyle değil, Kaeya. Kovmayacağım. Aslında hayatım olan seni nasıl kovarım? O yüzden gitme. Yarın konuşacağız."
"Sana inanmak istiyorum fakat bu sadece tatlı bir yalansa üstesinden nasıl gelirim bilemiyorum." Yüzündeki kararsızlığı gördüm. Acı çekiyordu ve bu da benim yüzümdendi, şimdiye kadar hiç fark etmediğim onca şeyi birer birer görmüştüm. Eline uzandım. Onda bıraktığım tüm harabelere yakından şahit olmak bana da iyi gelmemişti, gözyaşlarım tekrar akmaya başladı fakat belli etmemeye çalıştım.
"Gitme, Kaeya. Seni seviyorum ve sen olmadan nasıl yaşarım bilemiyorum."
Kaeya bana beni sevdiğini söylemedi o gece, lakin sımsıkı sarılmıştı gece boyu, zaten defterinde her sayfaya yazdığı bu küçücük cümleyi söylemedi diye ona kızamadım, bana güvenmediğini biliyordum.
Lakin bir gün o cümleyi ağzından da duyacaktım, ne kadar inatçı bir insan olduğumu elbet Kaeya da biliyordu.
~~~~
Sona gelmiş bulunmaktayız ve bu bölümü normalden uzun yazmamın daha iyi olacağını düşündüm.Ayrıca Diluc'un doğum gününde yayınlamanın doğru bir karar olacağını da düşündüm.
Fici yazarken oldukça keyif aldım, umarım siz de okurken benim kadar keyifle okumuşsunuzdur, her şey için teşekkür ederim ve kendinize iyi bakın lütfen❤️
(sonraki ficimin haikaveh veya kazuscara olmasını planlıyorum, konudaki düşüncelerinizi belirtirseniz çok sevinirim.)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
söylenenler ve söylenemeyenler | kaeluc
Hayran Kurgu"Belki de sen haklısındır, Diluc. Belki de söylediğin hiçbir şeyi kastetmemişsindir. Ancak ben artık kastetmek istediğin hiçbir şeyi anlamıyorum."