Ö.B: Ayna, Hatıra, Gözler ve Sevmek

1.7K 129 64
                                    

Rahmi Saltuk- Dağlarına Bahar Gelmiş Memleketimin

Sen geldin benim deli köşemde durdun
Bulutlar geldi üstünde durdu
Merhametin ta kendisiydi gözlerin
Merhamet saçlarını ıslatan sessiz bir yağmurdu
Bulutlar geldi altında durduk

Konuştun güneşi hatırlıyordum
Gariptin yepyeni bir sesin vardı
Bu ses öyle benim öyle yabancı
Bu ses saçlarımı ıslatan sessiz bir kardı

Dişlerin öpülen çocuk yüzleri
Güneşe açılan küçük aynalar
Sert içkiler keskin kokular dişlerin
İçinden geçilen küçük aynalar

Ve güldün rengarenk yağmurlar yağdı
İnsanı ağlatan yağmurlar yağdı
Yaralı bir ceylan gözleri kadar sıcak
Yaralı bir ceylan kalbi gibi içli bir sesin vardı...

Sezai Karakoç

--

Dağlarda karların altından çıkan kardelenleri görebilirmişim gibi dikmiştim gözlerimi. Baharın habercisiydi ama henüz cemre toprağa düşmemişti.

Sırtımdaki çanta ağırlık yapıyor, beni nefes nefese bırakıyordu. İnsanı hafif yükler ne çok yoruyordu? Sanki taş taşısam böyle yorulmazdım. Ama benim bedenimdeki asıl ağırlık kafamın içindeydi. Orada asla yalnız kalamıyordum, bunca insanın ağırlığını çekmek için henüz küçüktüm.

Yine de insan olmak bazen erken büyümeyi gerektirecek kadar mühim bir işti. Mesela evde yemek olmadığını biliyor, bunu dert ediyordum. Çünkü Güleyşa ne yiyecekti? Hem babam da annemden sonra boşluktan başka yere bakmaz olmuştu.

Bir insanı sevmek de sevmemek de o öldükten sonra bir işe yaramıyordu. Fakat insan illa böyle mi öğrenmeliydi bunu? İlla toprağa mı girmek gerekirdi, gözlerinin önünden yok olmak mı gerekirdi diğer insanların sizi görmesi için?

Gerekmezdi. Bazı insanlar sadece görünmezdi işte. Ölse de, yaşasa da görünmezdi. Annem okuma yazma bile bilmezdi ki kağıtlara anlatsındı derdini. Şimdi geriye yalnızca, o ıssız mutfak kalmıştı. Bir insan, insan diyorum bakın, nasıl olurdu da sadece evin bir odasını temsil ederdi? Nasıl bir var olamamaydı bu?

Gözlerimin daha fazla bu düşüncelere katlanamayacağını anladım ve hemen düşüncelerimi değiştirmeye çalıştım. Okul yolunda hıçkıra hıçkıra ağlamak beni mahvederdi. Ben sesimi anca o çınarın altında çıkarabiliyordum. Vicdan muhasebesinin toplaması da çıkarması da hiçbir matematiğe benzemezdi.

Gözlerimi asfalta dike dike geldiğim okul yolunda, sırtıma biri atladı. Kokusu kendinden önce varmıştı gerçi. Mis gibi çam kokusu gelirse bir yerden, Kerim oradan geçmiştir derdim.

"Ne düşünüyorsun öyle derinlere dalmış?" Çocukluktan yetişkinliğe geçtiğinden, sesi kalınlaşmıştı. Fakat bu rahatsız etmek yerine aksine şarkı söylemesini güzelleştirmişti sanki. Yani bana, Kerim'in başına ne gelirse, güzel gelir gibi geliyordu.

"Hiç. Aklım evde biraz." dedim saklamadan. O kadar ay elinden geleni yapmıştı bu çocuk, ben nankörlük edersem yazık olurdu.

"Neden?" Bence cevabını biliyordu fakat sarıya çalan gözleri beni konuşturmayı bilir gibi parlıyordu. Hatta elinde olsa, ağzı susar gözleri konuşurdu.

Dökül Gümrah, dökül ki kalbindeki ağırlık çözülsün. Bu yük seni verem de eder, kambur da.

Ama her yük bırakılmazdı. Bazıları sırtımızda bizimle mezara bile girerdi.

Kuşların Vurulduğu Zaman | bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin