1

559 44 8
                                    

Hey.

Evet, kesinlikle bir günlüğe nasıl başlanacağı ile ilgili hiç bir fikrim yok. Bu da kanıtı işte.

Bilemiyorum. Belki de adımdan başlamalıyım yazmaya? Evet, adım. Ailemi hayal kırıklığına uğratan diğer bir şey.

Annem bu hikayeyi herkese anlatmaktan zevk alır, adımı nasıl koydukları ile ilgili olanı. Şey hikayeyi tam olarak bilmiyorum ama ana hatlarını ezberledim sayılır. Annem bana beş aylık hamileyken bir falcı kadına gider ve kadın adımı "Bengi Beliz" koymasını söyler.

Bengi Beliz; sonu olmayan, sonsuz işaret/iz.

Annemler doğal olarak bunu ileride büyük işler yapacağımın bir göstergesi olarak kabul ettiler. Eh, falcı kadında bu görüşü destekleyen cümleler sarf ettiğini düşünürsek böyle sandıkları için onları suçlayamam. Sonuçta her anne-baba bunu duymak ister değil mi?

"Kızın ileride insanların kalbinde büyük yer edinecek, unutulmayacak." Falcı kadın anneme bunları demiş. Benim zavallı ailemse bunu ileride başarılı bir avukat, doktor veya politikacı olacağıma yormuşlardı. Belkide ileride Türkiye'nin ilk bayan astronotu bile olabilirdim?

Küçükken hep bu beklentiyle büyüdüm, hep önemli biri olacağımı sandım. Bu yüzden kendimi diğerlerinden üstün gördüm. Ben görkemli bir kral kelebeği idim benim küçük dünyamda. Onlarsa aşağılık larvalardı.

Ama gerçeği fark ettiğimde yere öyle sert çakıldım ki ruhum kırılıp paramparça oldu; rüyalarımda öyle. Beni önemli birisi olacağıma inandıran ailemin durumuda pek farklı değildi açıkçası.

Hep beraber yere çakıldık.

Onlar ayağa kalktı.
Ben yerde sürünmeye devam ettim.

Aileler kızlarına yardım etmez miydi? Ne olursa olsun onu koruyup kollamazlar mıydı?

Yapmıyorlarmış. Şu kelimeleri karaladığım her dakika bunun daha çok farkına varıyorum.

Hayallerimizin boşa çıkacağını fark ettiğimde, herkesin sevdiği kral kelebeklerinden değilde bir gece kelebeği olduğumu fark ettiğimde, galiba lisedeydim. Tamamen acınası, beceriksiz bir öğrenciydim.

Hayır, sınıfta falan kalmamıştım. Ama zar zor geçiyordum sınıfları. Gözlerim yavaş yavaş açılırken derslere ilgimi kaybediyordum.

Tabii birde o güzel saçlı vardı.

Ah, ondan bahsetmeye kalksam sayfalarca doldurabilirim. Ama onu başka bir güne saklayalım olur mu? Yere çakılışımı hatırlamak istiyorum tekrardan. Sanki her gece rüyamda görmüyormuş gibi tekrar yaşamak istiyorum o hissi. Gelecek zaman eki, evet. bunu kullanmalıyım. O anı sanki şimdi yaşıyormuş gibi şimdiki zaman ekinde yazmalıyım. Kafamın içinde tekrar yaşamak için o duyguları, bunu yapmam gerek değil mi?

Herneyse. Liseye kadar kendimi dünyanın en önemli varlığı olarak gördüm, gördük. Ama lisede gerçekler yüzümüze bir tokat gibi çarparken hayallerimiz, küçük toz taneleri gibi parmaklarımızın aralarından kayıp evrenin sonsuzluğunda kayboldu.

Ve şimdi, küçükken önemli birisi olacağı hayali ile büyüttükleri kızı, semtin arka sokaklarından birinde sürünüyor.

Bir işim veya okulum yok. Aslında adını bile hatırlamadığım bir üniversitenin adını bile hatırlamadığım bir bölümünde öğrenci olarak gözüküyorum. Ama umurumda değil. Oraya hiç gitmedim.

Okul sıralarının izlemem gereken yola dahil olmadığını on beş yaşında fark etmiştim zaten.

Toplum tarafından istenmeyen, hor görülen, yok sayılan kesimlerin yaşadığı bir apartmanda; yıkık dökük bir dairede oturuyorum.

Demek istediğim şudur ki Türkiye yapılan bir araştırmada insanlara "Kiminle komşu olmak istemezsiniz?" sorusunu soruyorlar. Katılımcıların % 87'si, "eşcinsel" kişiler olarak yanıt veriyor. Bu yanıt dışında bütün yanıtların arasında;
•İçki içen- % 72
•Hiçbir dine inanmayanlar - % 66
•Yahudi - % 66;
•Hıristiyan - % 52;
•Amerikalı bir aile- % 43;
•Kızları şort giyenleri- % 36;
•Başka bir ırk veya renkten- % 26 yanıtları en çok verilen yanıt oluyor

Ne demek istediğimi şimdi anlıyor musun günlük? Kapı komşum bir ateist, alt çaprazımda Lezbiyen bir çift oturuyor (aslında bunu söylemediler ama aralarındaki bakışların yoğunluğu "sadece" arkadaş olan birilerine göre baya derin.) Alt katlarda yaşayan bir Yahudi ailesi ve üst çaprazımda oturan çikolata rengi teniyle bir Afrikalı -en azından öyle tahmin ediyorum- oturuyor.

Biz apartmanca toplumun istemedikleri kişileriz.

Apartman sürekli taşlara maruz kalıyor veya kırmızı boyalar ile nefret içerikli mesajlar bırakılıyor duvarlarına. Bundan korkup oradan taşınmam veya en azında polise haber vermem gerektiğini düşünüyorsun değil mi?

Garip olan şudur ki bu tarz şeyler iki gün olmayıversin bir tuhaf hissediyoruz. Balkon korkuluklarına çarpıp geri dönen taşların sesi olsun, evden her çıkarken parlak kırmızı boya ile yazılan mesajlar olsun insan alışıyor bunlara. Kesilince eksikliğini hissediyor, gidip devam etmelerini isteyecek kıvama geliyor.

Biz apartmanca gece kelebekleriyiz kısaca. Toplum tarafından sevilmeyen, hor görülenleriz. İstenmeyen kişileriz biz.

Şimdi şu "gece kelebekleri" olayını merak ediyorsundur sen.

Aslında insanları sınıflandırmak için basit bir yöntem kullanıyorum; kelebekler.
İki tür kelebek vardır. "Mükemmel" olan ve görsel şölen olarak adlandırılan gündüz kelebekleri ile birde o tüylü, iri ve kimsenin sevmediği gece kelebekleri.

Ben, toplumun hor gördüğü, eziklediği, yok saydığı ve nefret kustuğu kesim arasındayım. Benim seçmediğim bir şey yüzünden ötekileştirilmişlerin arasındayım.

Ben bir gece kelebeğiyim. Diğer "gece kelebekleri" ile caddelerde sürten, amacı olmayan, ölmek için yaşayan sefil bir gece kelebeğiyim.

»»»»
Tahmin edin kim geri döndü?
İkinci kere yazacağımı asla düşünmemiştim ama işte.

Gece KelebeğiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin