Yağmur yağıyor ve ben sağanağın tam altında dikiliyorum. Neden dışarıya çıkmıştım? Eski püskü sırt çantamın içinde ne vardı? Nereye gidiyordum?
Yağmur her şeyi silip götürürken izin veriyorum çantamın içindeki şeyler dahil her şeyimi ıslatmasına.
İç çamaşırlarıma kadar sırılsıklamım ama gülüyorum. Gökyüzü ağlıyor, ben gülüyorum; o gülüyor ben ağlıyorum. Bağırıp çagırıyor hiç utanmadan, ben susuyorum.
Sonra o susuyor ve ben bağıra çağıra anlatıyorum. İçimdeki zehri adeta kusuyorum. Göğüs kafesimi yarıyor, ince zarına sarılmış kalbimi çıkartıp dışarı, yere fırlatıyorum. Ruhumu ve bedenim saran kötülük katmanını kazıyarak üstümden atmaya çalışıyorum. Her katmanı cümle öbekleri olarak dışarı kusuyorum.
Bir gece kelebeğinin en gizli hislerini, arzularını ifşa ediyorum yüzsüzce. Utanmıyorum. Kendimle kavga ediyorum yağmurun altında. Yağmur kelimelere dönüşüp yüzüme çarpıyor ve ben yüzüme yapışan harf dizisini silmeye bile zahmet etmiyorum.
Tanrım, ne kadar iğrenç bir yaratığa dönüşüyorum böyle?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gece Kelebeği
General Fiction"Aslında insanları sınıflandırmak için basit bir yöntem kullanıyorum; kelebekler. İki tür kelebek vardır. "Mükemmel" olan, görsel şölen olarak adlandırılan gündüz kelebekleri ile birde o tüylü, iri ve kimsenin sevmediği gece kelebekleri. Ben, toplum...