Kadını görür görmez suratında anlam verilemez bir ifade oluştu Tzuyu'nin. Kadından iğrenmişti ve bilmesi gereken tek şey hayatında ilk kez bir insandan iğrendiğiydi. Kokusu, oturuşu, özellikle pis olması onu çok tetiklemişti ve bu hiç hoşuna gitmemişti. Onunla konuşmak istiyordu ama bir şey ona engel oluyor ve bunu yapamıyordu. En iyisi çaktırmadan yolun devam etmekti.
En sonunda Mina'nın alışveriş krizi bitmişti yani bitmeye yakındı. Jihyo telefonuyla konuşuyor ve gülüyordu neredeyse diğerlerini hiç takmıyordu.
Chae:"Sabahtan beri ne konuşuyorsun allah aşkına Jihyo?"
Jihyo:"Benim sizin dışınızda da bir hayatım var. Aşkım, bebeğim, canımın içi, arım, balım, peteğim, gülüm, dalım, çiçeğim, kuşum, tatlım, dert yoldaşım Se-jeong'la konuşuyorum. Rolüne çalışıyoruz. Aksanlı bir şekilde Samantha ve Rachel demesi gerek. O yüzden sus"
Chae:"Samantha ve Rachel kim kız"
Jihyo:" Nasıl anlatmalıyım göğüsleri. Şimdi sus çünkü işlerim var."
Sana:" ha o kadar aşkın balınsa git onunla sevgili ol. Hem ayrıca o sohbet ne ya neden kızın şeyleri hakkında konuşuyorsunuz."
Jihyo:" oyuncu olacak o."
Sana:"Seni döverim Jihyo."
Karşıdan karşıya geçmek için kırmızı ışığın yanmasını bekliyorlardı. Karşıda sarı saçlı, üstünde kalın bir kaban olan bir kolunda yaşlı bir kadın -ki muhtemel annesi- diğer kolunda ise yaşlı bir adam vardı -bu da muhtemel babası-. Aynı zamanda belki tahmin ettiğiniz üzere karşıdaki kadın Jihyo'ya benziyordu.
Jihyo için dünya bir anlığına durmuştu. O an neden olduğunu anlamadığı bir şekilde annesi gelmişti aklına. Onu en son 10 yaşındayken görmüştü Jihyo. Annesi onu en son yanaklarından öpmüştü ve ona sımsıkı sarılmıştı. Jihyo'ya başka bir ülkeye gideceğini söylemişti. Ona her hafta mektup yazacağını. Gideceği yerde bir sürü toprak olacağını da eklemişti. Bu annesini son görüşüydü.
Ondan sonra her hafta mektup geldi ama anne ortalıklarda yoktu. Mektupları babasının yazdığını biliyordu ama yine de heyecanlanıyordu. Babası çok geçmeden bir kadınla evlendi. Cici annesiyle. Onu ikisi de çok sevdiler. Hatta annesi onu kendi çocuklarından ayırmadı ama üçü de biliyordu bunu. Annesi tabii ki kendi çocuklarını daha çok seviyordu. Aynı şekilde babası da. O sıcak aile tablosu çok hoşuna gitmişti Jihyo'nun. Şimdi kendisi bir tablonun içindeydi. Onu o tabloya davet eden kişiye, Sana'ya koştu. Sarıldı ona.Sana:"iyi misin Jihyo?"
Jihyo:"hıhı
Sana:" değilsin şapşal. Neden ağlıyorsun söyle"
Jihyo:"sarıl bana"
Sana:"bak ben de ağlarım. Bitanem koca kadınsın neden ağlıyorsun? Herkes bize bakıyor."
Şimdi herkes Mina'nın alışveriş krizinin yanında Jihyo'nun ağlamasının bitmesini bekliyordu.
Birden yanlarına fal bakan bir kadın geldi. Elinde kocaman bir çiçek sepeti ve ağzında da ses çıkartarak çiğnediği bir sakız vardı.
Momo:"Jeongyeon"
Jeongyeon:"he ne var Dahyun 'un en sevdiği çiçeği mi soracaksın? Sarı papatya"
Masako:"e ablam alacan mı çiç- Tüh kuz yine benden bir tane"
Momo:"o ne demek"
Masako:"kızım bu japon camiasında çok var bizden"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Krizantemler - Michaeng
FanfictionSana: dedim arkadaşıma iyilik yapayım lisede platonik olduğu kızla tanıştırayım ama sen git kıza hasta de Mina: o kız chae miydi