04

3.9K 382 22
                                    

Atın adım sesleri ve seyisin arada bağırmaları dışında araba da ölüm sessizliği hakimdi.

Annesi odadan çıktıktan sonra Jimin sessizce ve yavaşça dolabın kapağını açıp yanıma oturmuştu.
Bir süre ikimizde konuşmamıştık.
Çünkü ne yapmamız gerektiğine karar veriyorduk, Jimin'in geleceğine.

Annesine karşı gelemeyeceğini gelirse herşeyini kaybedecedeceğini ikimizde biliyorduk ama o bunu sorun etmiyormuş gibi gülümseyerek
'Hadi çarşıya gidelim o aptallara gözükmemize gerek yok hava almış oluruz' demişti.
Delta ve baş alfaya aptal dediğini başkası duysa kellesi bile giderdi ama ben sadece gülmüştüm.
Sonrasında her zaman olduğu gibi bana zorla süslü kıyafetler giydirmiş kendisi hazırlanırken de saatlerce bekletmişti.
İkimizde gülüyorduk ama gerginliği on metre öteden bile anlardınız.

Arabacının 'Geldik efendim' lafından sonra derin bir nefes alıp arabadan hızlıca çıktım.
Jimin ise yavaşça arabadan inip mendilciye doğru yürümeye başladı.
Burası çarşıda gelmeyi en çok sevdiği yerdi.

"Mendillerimi hazırladın umarım." Direkt konuya girerek konuşması normalde şakalar yaptığı dakikalarca konuştuğu yaşlı adamı ve beni afallatırken o umursamazca tezgahı inceliyordu.

Jimin böyleydi takmadığını söylese bile herşeyi açıkça belli ederdi.
Sessizce bir kaç adım arkasında beklerken  iç çektim.
Kasaba halkını izlemeye başladım,halk öyle çok zengin değildi herkes günlük yemeğini karşılamak için çalışırdı.
Kasabamız yüzyıllardır delta soyuna ev sahipliği yaptığı için zengin gözükse de bundan yararlanan yalnızca Kim ailesine yakın olan kişilerdi.
Arka planda ise yoksulluğu iliklerine kadar hissedebilirdiniz.
Eğer derdim hep kendi kendime bir gün soylu olabilirsem halkın hepsini zengin edeceğim yatağına aç giden çocuk olmayacak.
Tabi ki bunlar cinsiyetsiz olduğumu öğrenmeden önceydi.
Çünkü onlar bırakın soylu olmayı köyün harabe yerlerinde bile barınamazdı.
Bazı günlerde Park ailesinin evinde olduğum için Tanrı'ya dua ederdim.

"Jungkook acele et."

Jimin etrafta olan bakışlarıyla bana seslenmiş adamın hazırladığı mendilleri arabaya yollamıştı.
Kafamda yaşlı adama selam verip peşine takılmıştım,benden kısaydı ama çok hızlı yürüyordu.

"Jimin yavaşla biraz."

Kolunu tutup yavaşlatmıştım. Yüzünü bana dönmüyordu.
Sonra bir hıçkırık sesi geldi.

"Jimin,bana bakar mısın ağlıyor musun sen?"

Dolu gözlerini bana çevirdi.İlk defa ne yapacağını bilmiyormuş gibiydi.

"Sanırım biraz yalnız kalmam lazım, göl kenarına hava almaya gideceğim."

Onu yalnız bırakmak istemiyordum ama buna ihtiyacı vardı onu da biliyordum.
Bir süre yürüyüş yapar,biraz ağlar sonra da yüzüm şişmeden eve gidip buz koymalıyız diyerek alelacele bizi geri dönderirdi.
Gerçi önceki ağlama krizleri istediği koku veya kumaşın olmamasından kaynaklı olsa da gitmesine izin vermek en iyisiydi.

"Pekala, çok uzaklaşmak yok. Ben biraz çarşıda dolaşacağım bir saat sonra burda buluşuruz olur mu?"

Yüzünü avuçlarımın içine alıp yanaklarını hızlıca öptüm.

"Tamamdır komutanım bir saat sonra görüşürüz."

Denize doğru uzaklaşan Jimin'i bir süre izlemiş hazır çarşıya gelmişken arkadaşım Jeno'yu ziyaret etmeye karar vermiştim.

O benim gibi cinsiyetsiz değildi aksine o kadar güzel bir omegaydı ki hastalıktan dolayı vücudunda oluşan yorgunluğa rağmen dönüp bir daha bakardınız.
Yıllar önce olan büyük savaşta kocasını kaybetmiş ama çok nadir oluşan bir anormaliden dolayı mühürü silinmemişti.
Şifacılar ve büyücüler başta bu duruma çok şaşırıp onu tedavi etmeye başlasa da küçük dükkanına uğrayan kişi sayısı gün geçtikçe azaldı.

Cinderella Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin