09

3.6K 354 48
                                    

Kalabalık ortam, çatal kaşık sesleri.
Bense yemekhanenin bir köşesinde oturan sıradan bir cinsiyetsizdim.
Ah bir de benden bakışlarını çekmeyen bir delta vardı.

Huzursuzca nefesimi verdim.
Konuştuğu kadın çoktan gitmişti.
Bana biraz sırıtır bi ifadeyle bakıyordu.
Sandalye de biraz hareket ettim.
Burdan gitmek istiyordum hatta normal şartlarda çoktan gitmiştim.

İçimden bir ses gitme onu yalnız bırakma diyordu.
Genelde içimdeki sesi dinlemezdim bugün mü uslu olacağım tutmuştu?

Bir kaç dakika daha kaçamak bakışlarla adamı izleyip hızlıca ayaklandım.
Kimseyle muhatap olmadan hızlıca dışarı attım kendimi.

Hava biraz soğuktu.
Dışarısı da içerisi Kadar kalabalıktı.
Biraz uzaklaşıp orman patikasına girdim kafam o kadar karışıktı ki düzgün bile düşünemiyordum.

Toprak yolda biraz yürüyüp ağaçların arasına daldım şuan sessizlik en ihtiyacım olan şeydi.
Kafamı toparlayıp neler olduğunu öğrenmek zorundaydım.

Bir kaç çalıya takıldım kalın ağaç gövdelerinin etrafından dolandım.

Küçük bir göl bulduktan sonra adımlarım yavaşladı.
Burasının askeriyeye ait olmadığına emindim.
Peki kim için ayrılmıştı?

Yavaşça gölün yanındaki eski banka oturdum. Burası her an yıkılacak gibi dursa da o an endişe edemedim.
Yukarda parıldayan dolunaya baktım.
Bugün kurtlarımızın en özgür olduğu gündü.
Kimse kendini tutmaz ruhları nasıl isterse öyle davranırdı.
Gülümsedim.

Dolunay birini sevdiğini söylemek için en iyi zamandı.
Ruhlarımız birbirleriyle iletişim kurardı.

Ay'ı izlemeyi bırakıp başımı eğdim.
Burda rüzgar biraz daha kuvvetliydi,ellerimi birbirine sürtüp ince kazağın içine soktum.

Buraya düşünmek için gelmiştim ama ne düşünmeliydim?

Buraya nasıl geldiğimi,
Tüm hayatımın nasıl mahvolduğunu,
Ya da yalnızca deltayı.

İçimde bir şeyler rahatsız olmuştu.
Daha önce böyle hissetmediğim için miydi?
Yoksa gerçekten içimde başka bir ruh mu vardı.

Bu düşünce aklıma gelince kapadığım gözlerimi hızlıca açtım.
Saçmalama Jungkook,sende ruh falan yok.

Kendime sinirlenirken omuzlarıma konulan ceket ile hızlıca arkamı döndüm.

Delta ifadesiz bir suratla bana bakıyordu.
Önce ona sonra omzuma koyduğu cekete baktım.

"Üşümüş gibi gözüküyordun."

Ceketi ona geri verdim.

"Şimdi de sen üşüyeceksin ama."

Ona verdiğim ceketi geri omuzlarıma attı.

"Üşümem ben."

Elleriyle kendini gösterdi.
Doğru ya delta olduğunu unutmuştum bir kaç saniye.

"Yanına oturabilir miyim?"

Onun gibi birinin yanıma oturmak için izin istemesi garibime gitse de yavaşça kafamı sallayıp bankta yana kaydım.

Gölden gelen su seslerini izledik bir kaç saniye.

"Seni ne zaman görsem kaşların çatık çok mu düşünüyorsun beni görmekten hoşnut mu değilsin?"

Yandan gelen sesle ceketin fermuarıyla oynayan elim duraksamış yavaşça ona dönmüştüm.

"Sizinle bir alakası yok, yalnızca biraz yorgun hissediyorum."

Cinderella Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin