1

708 43 83
                                    

Evin kendine ait olmasının ve yanında herhangi bir kişi ya da komşusu olmamasının kesinlikle en iyi yanlarından biriydi bu. Hürkan bu zevki elde etmenin bilincinde olarak, uyanır uyanmaz pencerenin denizliğindeki müzik çalarına uzandı. Kolay geceler geçirmiyordu, az sonra yapacağı hareketin kendisinde kolay kurtulamayacağı bir baş ağrısı yapacağına emin olsa da buna razıydı. Müzik çalarını siyah eşofmanının cebine koyup kulaklıklarını kulağına yerleştirdi. Sesi sonuna kadar açtığında şimdi ortamdaki tüm gürültüleri, dinlediği Rockin' In the Graveyard parçası bastırıyordu. Çoğu kişi tarafından dönemin oldukça gerisinde kalmış gibi görünse de eski tarz parçaları dinlemek her zaman ona garip bir mutluluk vermişti.

Ayaklarına terliklerini geçirip uyuşuk adımlarla odasından çıktı. Tahta basamakları inerken attığı her adımda heyecanı daha da artıyordu.

Dinlediği şarkıyı vücut hareketleriyle destekleyerek kesinlikle herhangi bir tarza ait olmadığına emin olduğu dansını evdeki boşluğa sergilerken aynı zamanda işlerini yapması onun vakitten tasarruf etmesine yaracaktı. Salona bakan küçük mutfağına ulaştığında dolabı açıp kapağında bulduğu meyve suyunu kafasına dikti. Ailesiyle birlikte yaşarken böyle bir lüksü yoktu. Şuan eşyalarını istediği gibi kullanmak bile büyüdüğünü hissettirdiği için, bu ufak detaya takılı kaldı.

Masanın üzerindeki dünden kalmış ekmekleri kızartıp kendine basit ama doyurucu bir kahvaltı hazırlayabilirdi. Yine de depoya inmek için fazla heyecanlı olduğu için bir şeyler atıştırmayı bugünlük es geçebilirdi.

Aynanın karşısına geçip siyah buklelerine şekil verdi. Askıya uzanıp siyah hırkasını üstüne geçirdiğinde depoya inen merdivenlere yönelmek için hazırdı. Aşağıda herhangi biri yoktu, yaptığı küçük çaplı hazırlık sadece işine olan saygısından ötürüydü.

Depoya indiğinde ışığı açıp içeriyi aydınlattı. Vakit geçirmekten en çok hoşlandığı odanın aşağı inen karanlık merdivenlerden başladığı ihtimali çoğu kişiyi korku filmlerinde gibi hissettirse de Hürkan buna alışıktı. Saatlerini geçirdiği yer onu asla korkutmazdı.

Sadece şu zamanlarda.. bu odaya yaklaşık 1 haftadır gelmediğini fark etti. Ne kadar istese de sanki bir şeyler ona engel oluyordu. Bu sabah farklıydı, içindeki ses aşağı inmesini söylüyordu ve Hürkan ona uymakta tereddüt bile etmedi.

Depo çoğunlukla taslaklarında kullandığı eski resim tahtalarından ve işinde lazım olan oyma ve döküm malzemelerinden oluşuyordu. Planladığı şeyi ilk önce kağıda döker, aklında tamamen biçimlendirdiğinde ön taraftaki küçük atölyesine döner ve yapım aşamasına geçerdi.

Büstleri yan yana dizdiği tezgahı geçtiğinde yarım bıraktığı heykele devam etmek için kutuları karıştırması gerekti. Yerini tam olarak hatırlamıyordu ama etrafı biraz karıştırırsa bulacağına hiç şüphe yoktu.

Koca bir duvarı kaplayan tanrı kabartmalı taş tablonun önünde durduğunda gururla gözlerini gezdirdi. Tanrım, bu işi çok seviyordu.

Resim tahtasının yanına astığı kahverengi çalışma önlüğünü boynuna bağladı. Ardından ağır boya kokusunun sebep olduğu kutulara doğru eğildi. Büstlerin neredeyse tam içindeydi. Herhangi bir yere çarpıp bir kazaya sebebiyet vermemek için oldukça yavaş hareket ederken gözü yerdeki koyu renkte bir lekeye takıldı.

Diz boyuna gelen heykelin dibinden başlayıp zemine doğru yayılan koyu kırmızı renk kaşlarını çatmasına sebep oldu. Eserlerine zarar gelmesinden nefret ederdi. Boyalardan birinin üstlerine dökülüp nahvolmalarını da istemezdi.

Ayrıca Hürkan'ın kırmızı boyası yoktu. Genelde daha mat renkler kullanırdı.

Boya paletlerini yana çekip kutulardaki yabancı yazıları tek tek okudu. Turkuaz ve yeşil renklerinin arasında kesinlikle kırmızıya benzer bir renk bile yoktu.

heykel || porgolaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin