abi Omeri zengin zuppe veya fakirlikten surunen biri olarak yazmayi cok seviyorum yardim
.
"Heykelimi neredeyse zengin iş adamı tipli dolandırıcılara kaptıracağıma mı üzüleyim, elin tekinin gelip motorla dalmasına mı?"
Genç adam elini çenesine koyup çok dertli olduğunu gayet belli ederek beyaz hastane zeminini izlerken aklından onca düşünce geçiyordu.
"Tansiyonunuz normal"
Yatağında rahatça uzanan genç çocuktan hemşireye yöneltilen bir soru geldi.
"Bi arkadaşınkini de ölçseydiniz"
Hemşire onu takmayıp geçmiş olsun dileklerini sunarak sessizce odadan çıktı. Geriye kalan iki genç arasındaki uzun sessizliği iç çekme sesleri böldüğünde Hürkan kaşlarını çatıp başını yatağa doğru çevirdi. Kıvırcık saçlı genç ağlamasını engellemeye çalışırken utançla yüzünü kapatıyordu.
"N'oluyor be, şimdi de çocuk gibi ağlıyor musun?"
Ömer kaşlarını çatıp ağlamayı kesecekmiş gibi olsa da bir kaç saniye sonra hıçkırıkları daha da arttı.
"Anlamıyor musun? Şuan çok yalnız hissediyorum. Ben kaza yaptıktan sonra arkadaşlarımdan biri bile yanıma gelmedi. Üstelik sen bana değersiz bir varlık gibi hissettiriyorsun"
Bir anda nerden bulduğunu bilmediği peçeteye sert bir şekilde burnunu sümkürünce Hürkan artık sessiz kalmaya dayanamadı. Yatağa doğru yaklaşıp elini onun omzuna koydu.
"Tamam dur ağlama artık. Canımı sıkmaya başladın"
Ömer'in gözleri bu söz üzerine daha da sulanırken dışarıdan gelen saniyelik siren sesi ikisinin de dikkatini çekti. Hürkan pencereye adımlayıp hastanenin önüne park eden polis aracında gözlerini gezdirirken Ömer korkuyla sordu.
"Kim onlar? Ne? Benim için mi gelmişler?"
Hürkan onun bu gereksiz telaşına anlam veremese de yanına yaklaşarak sakinleştirmeye çalıştı.
"Sakin ol, sadece polis. Sanırım kaza ile ilgili bilgi almak için geldiler"
"Olmaz, polis olmaz!"
Bileğine rağmen yataktan atlayıp üstüne çeki düzen verdi. Üstünde gezinen gözleri fark ettiğinde Hürkan'a döndü.
"Bak, ben seni bulacağım. Sana verdiğim zarar neyse ödeyeceğim. Ama şuan gitmen gerek lütfen anlayış göster"
"Kaçmaya çalışmıyorsun değil mi? Bir ihaneti daha kaldırabileceğimi sanmıyorum"
"Merak etme, üstüne böyle bir ağırlığı yıkmam"
Hızlıca toparlanmaya devam ederken Hürkan bir süre daha onu inceledi. Güvenilir birine benzemiyordu ama içinde garip bir his tomurcuklandı.
"Adım Ömer, çok saçma bir şekilde tanıştık ama olsun" diyerek kapının yanındaki askılıktan ceketini alarak çıkmaya yeltendi. Sonradan aklına gelen şeyle tekrar arkasını dönüp Hürkan'ın dibine girdi. Kulağına doğru yaklaşıp tehlikeli bir yakınlıktayken fısıldadı.
"Bu arada senden çok etkilendim"
Geri çekilip dudaklarına arsız bir gülümseme koyduğunda az önceki hareketlerine tezatla aceleci bir şekilde koridora çıkıp gözden kayboldu. Hürkan ise yüzündeki oldukça büyük şokla, elleri iki yana açık şekilde kalmıştı.
"Ben az önce ne yaşadım amk!?"
.
Hürkan kafenin camının dibindeki ankesörlü telefona doğru yönelip rastgele tuşlara bastı. Sonradan köşeye oturup telefonunu çıkararak bir grup araması yaptı. Şarjı vardı ama bir anda bozan havadan dolayı telefonunu kullanamayacağını düşünmüştü. Arama ilk önce Kaan tarafından onaylanıp, arkadaşının yüzü ekrana düştüğünde şansının yaver gittiğini düşündü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
heykel || porgola
General FictionTu étais formidable, j'étais fort minable Nous étions formidables . "Efsane Antik Mısır zamanlarına dayanıyor. O dönemlerde dikili taşların kutsal olduğuna inanılırdı. İnsanlar onlardan şifa bulurdu. Onlara sırtını yaslardı. Bu kadar kutsal bir ambl...