Hürkan etrafında ölümün karanlık havasını süzebiliyordu. Genç çocuk gözünün önünde neredeyse havaya uçmuştu ve herhangi bir kötü düşüncenin aklına gelmemesi çok zor bir ihtimaldi. Yerinden kıpırdamayan kalabalığa rağmen cesaretini toplayarak yerde gevşek bir şekilde yatan bedene doğru uzandı. Genç adamın deri ceketinin yakasından tutup onu kendine çevirdi ve anında elini çekti.
İlk gözüne çarpan şey kaskın camına yapışmış siyah, kıvırcık saçlar oldu. Uzunlardı ve çoğu kapalı gözlerinin üstüne düşmüştü.Telefonunu arabada bıraktığını hatırlayarak çevresindeki bir kaç kişiye dönüp titreyen sesiyle konuştu.
"Ambulans çağırın"
Onun ölmemesi gerektiğini hissediyordu. Parçalanmış heykeli şuan umrunda bile değildi.
.
"Yuh"
Ömer hesap fişine baktığında ister istemez haykırdı. Bir kaç pizzanın fiyatının bu kadar pahalı olmasını beklemiyordu. Başında bekleyen garsona döndü.
"Biz biraz daha oturmaya karar verdik, hesabı bi on dakika sonra getirir misiniz?"
Motorcu ekibiyle anlık kararla oturduğu kafede amaçları sadece içecek içmekti. Yemek için kredi kartında yeterli limit olduğunu sanmıyordu. Garson başını sallayıp tezgaha döndü.
"Ödeyemeyeceksen bölüşürüz bak, dert etme" dedi karşısında oturan arkadaşı. Ömer kafasını sallayarak onu reddedip gözlerini masada duran kaskına dikti.
"Aklımda daha iyi bir fikir var, hesabı öyle kolay kolay size ödetmem" diyerek ortaya şahane fikrini attı. "Şu ilerde gördüğünüz yüksek katlı otele kadar yarışalım. Eğer sizden önce varırsam ödemenize izin veririm"
Ömer'in para için böyle saçma iddialar ortaya atmasına gerek yoktu. Büyük bir varlığı vardı. Sadece parasını kolay savurmaktan hoşlanmazdı. Girdiği bu iddia emindi ki bir kaç dakika da olsa onu eğlendirecekti.
İçeride garsona durumu açıklayacak birisini bıraktıktan sonra kaldırıma park ettikleri motorlarına geçtiler. Ömer bandanasını uzun saçlarına bağlayıp üstüne kaskını taktı. Camı indirip motoru çalıştırdığında neredeyse diğerleri kadar hazırdı.
Ekip başını sallayarak başlamaları gerektiğini belli ettiğinde debriyajı çekip gaza basarak en önde sürmeye başladı.
Cadde kalabalıktı. Açık ara farkla yarışı kazanacağını biliyordu. Hırs yaparak motoru daha da hızlandırdığında saniyelik bir şekilde başını döndürüp geride kalmış arkadaşlarına alaycı bir şekilde gülümsedi. Tekrar önüne baktığında ise kaldırım kenarında bulunan bariyere çarpıp havaya uçması bir oldu.
Kafasında bulunan kask kaldırıma sert bir hamleyle çarptı ve gözlerini kapatmadan önce kendisine doğru koşan birinin siluetini gördü.
Sonraki anlar çok bulanıktı işte. Bilincini tekrar kazandığında gözlerini aralamadan önce elleriyle yattığı zemini yokladı. Kulağına birinin derinlerden bağırışı geliyordu ve Ömer sırf ona çenesini kapatmasını söylemek için ne yaptığını bilmeden doğruldu. Yanına diz çökmüş yabancı göğsünden bastırıp hareket etmemesini söylese de hiçliğe doğru bağırdı.
"Şu sesini bir kaç dakikalığına keser misin? Başımda yankılanıyor!"
Sessizlik sağlandığında biraz daha kendine gelerek gözlerinin önündeki perdenin çarpışmanın etkisiyle meydana gelmediğinin farkına vardı. Tek elini zeminden çekip kaskı kuvvetli bir hamleyle başından çıkardı. Kask bir kaç kez yere çarpıp kaldırımın kenarında durdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
heykel || porgola
General FictionTu étais formidable, j'étais fort minable Nous étions formidables . "Efsane Antik Mısır zamanlarına dayanıyor. O dönemlerde dikili taşların kutsal olduğuna inanılırdı. İnsanlar onlardan şifa bulurdu. Onlara sırtını yaslardı. Bu kadar kutsal bir ambl...