"Şimdilik onu bulamıyorum,
Ama bulduğumda yepyeni bir başlangıç yapacağız".
"Hiç böyle hayal etmemiştim"
Hürkan bakışlarıyla Ömer'i takip etmeye çalışırken mırıldandı. Kolunun altında genç adam tarafından kendisine taşıttırılan bir deri ceket varken ünlü bir tablonun önünde kambur bir şekilde duruyordu.
Sonuç olarak Ömer'in daha önce hiç müze gezmediği ortaya çıkmıştı. Hürkan onu bir süre azarladıktan sonra rahat bırakmıştı ve bunun kötü bir fikir olduğunu yeni anlıyordu.
Aniden düşüncelerinden sıyrılıp bir büstün önünde dikilmiş Ömer'in yanına gitti.
"Ömer son beş dakikadır aynı esere bakıyorsun. Amacın ne?"
"Yarışma yapıyoruz, gözünü ilk kırpan kaybeder"
Hürkan göz devirip yavaşça ondan uzaklaşırken dikkatini çekecek başka şeyler aradı. Yaklaşık 10 dakikasını bir eserin önündeki bilgi formunda geçirdikten sonra Ömer'in hayli dikkat çekici bir heykelin önünde durduğunu fark etti. Ona doğru adımlayıp tam yanında konumlandığında Ömer bunu bekliyormuş gibi konuşmaya başladı.
"Çok etkileyici değil mi? Orijinal değilmiş ama yine de tam bir başyapıt"
Hürkan onun heykeli hayranlıkla incelediğini fark ettiğinde kendisi de göz gezdirdi. Eser, ölümü genç bir adamın alnına bir öpücük konduran kanatlı bir iskelet şeklinde tasvir ediyordu. Önde kafasını geriye atmış çıplak erkek silüeti dururken, onun kollarından tutmuş ölüm arkasında yer edinmişti.
"Göğüs kasları sana benziyor"
Duyduğu cümleyle Hürkan'ın tükürüğü boğazında kaldığında Ömer hiç bir şey dememiş gibi sırtına vurdu.
"Yine de kaderin onunkiyle aynı olmasın, ben gözlerimi ebediyen kapatana kadar ölüm seni benden almasın Hürkan"
Genç adam onun ağzından çıkanları dinlerken Ömer'in gerçekten ona aşık olduğunu anladı. Diğer türlü bu kadar derin ve anlamlı cümleler kurmasının imkanı yoktu. Kalbi bu kadar sevilmenin mutluluğuyla genişlerken elleri terlemeye başladı.
Ömer durumu anlayıp, uzanıp elini kavradığında Hürkan midesinde bir bulantı hissetti.
"Bana çok iyi hissettiriyorsun. Bu hissi unutmak istemiyorum"
Saf bir şefkatle elini çenesine koyduğunda Hürkan refleks olarak kafasını onun avucuna doğru eğdi. Ömer dudağına küçük bir gülümseme koyup sevdiği adamın yeni çıkmış sakallarını okşadı.
Alanda bir kaç kişi dışında kimse yoktu, Ömer hareket edip Hürkan'a yaklaştığında botları kaygan zeminde onu irkiten bir ses çıkardı. Kafasını eğip dudağına bir kaç saniyelik baskı uyguladı. Genç adamın gözünü kapattığını ve kendini ana bıraktığını görebiliyordu. Duyguları hakkında tek bir fikri bile yoktu. Yine de onu hissetmek bile bütün olumsuzlukları reddettiriyordu.
Hürkan ise ne yaptığını bilmeden korkarak geri çekildi. Karşılık verirse olacaklardan korkuyordu.
Ömer uzanıp gitmesini engellemek için elinden yakaladı.
"Ne demek oluyor bu?"
Hürkan'dan bir cevap alamayınca gözlerindeki parıltı yok oldu. "Anladım" diye mırıldanarak kolunu çekti. Evden çıkmadan önce üstündeki deri ceketin ortamla uyumlu olmayacağını düşündüğü için estetik olması adına Hürkan'ın gardırobundan aldığı uzun paltoyu üzerinden çıkarıp onun koluna bıraktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
heykel || porgola
General FictionTu étais formidable, j'étais fort minable Nous étions formidables . "Efsane Antik Mısır zamanlarına dayanıyor. O dönemlerde dikili taşların kutsal olduğuna inanılırdı. İnsanlar onlardan şifa bulurdu. Onlara sırtını yaslardı. Bu kadar kutsal bir ambl...