1 Ay Sonra
Aradan tam bir ay geçmişti. Koskoca bir ay, o bir ay bana sanki bir yıl gibi geldi. Gerek işlerimin yoğunluğu, gerek görevimde bir arpa boyu bile yol alamamam, gerek ise Oktay’ın herkese karşı güveninin bitmesi. Bundan dolayı herkesin yerini değiştirmişti. En sonunda ise herkesim yeri belli olmuştu. Kimisi yükselirken, kimisi düşüyordu, kimisi ise benim gibi yani olduğu yerde tekliyordu. Şöyle demek istedim ne yükseldim, ne de düştüm olduğum yerde sabit bir şekilde kaldım. Güneş’in pozisyonu ise yükselen taraftaydı. Güneş Oktay’ın artık koruması değil, sağ kolu hatta ve hatta ondan bile yüksek. Nedeni ise Oktay Güneş’e bazı şirketleri devretti. Güneş bayabi yüksek pozisyona yükselmişti. Güneş’in yüzünü gören cennetlikti. Bir aydır hiç yüzünü görmemiştim.Bu sırada Ateş ise Güneş’in yerini boş bulduğu gibi kapmıştı. Herkes kendi çıkarı peşindeydi yani kısaca. Yani Ateş artık Oktay’ın korumasıydı. İşin garip kısmı ise son bir aydır hiç bir şey olmamasıydı. Tabii bütün gözler sizin yüzünüzde olsaydı sizde bir şey yapmazdınız değil mi? Bütün gözler onun üzerinde olduğu için de olsa bir aydır dünyada yapılan kötülüğün bir kısmı durmuştu. Bu ne zamana kadar sürebilirdi ki? Yani insanlar Merve’yi elbet bir gün unutacaklar yalan mı söylüyorum? İlk başlarda böyle olurlar ondan sonra ise herkes kendi yaşamına dönünce bu tekrar edecekti. Cezasını çekmeden bu iş bitmezdi. Belki bu olanlardan ders alırdı ama nerde öyle adam. Her yerde gazeteler, dergileri, haberler... Gibi birçok şeyde evinde ölü bulunan asistanı yani Merve ile ilgiliydi.
Ben bu haberleri ve insanların uğraşlarını gördükçe içten içe seviniyordun. Ne de olsa zaferler küçük bir kıvılcım ve umut ile başlar. O kıvılcım büyüyüp doğru tarafta olmayanları kıvılcım yakıp savurur. Umut ise o şiddet gören, mağdur durumda olan insanı hayata bağlar. Bu kıvılcım insanın içine birden düşüp orayı öyle bir yakar ki, o şeyi yapmazsan sönmeyecek bir ateş gibi yanar. Umut ise insanın kalbinin tam ortasından gelir. Şöyle bir şey oda biz yanında durursak o hayatta daha çok bağlanır ve artık birini hayatta bağlama imkanımız var. Yani kısaca bu ikisi insanın kalbinden gelir. Kalbi olmayan birinden bu kıvılcımı çıkarması veya umut olması beklenemez. Böyle birinden umut ve kıvılcım beklemek aptallık zaten. Sakın böyle bir hataya düşeyim deme.
Duvara dalmış, bütün bunları düşünürken birden bir ses duydum. Bu ses ona aitti. Bunca zaman sonra neden geldi acaba? Merakıma yenik düşüp , aynada kendimi düzelttim. Dolan göz yaşlarımı sildim. Ne zaman Merve’yi düşünsem gözlerim doluyordu zaten. Merdivenden inerken onla göz göze geldik. Evet gelen kişi Güneş’ti. Hemen gözlerimi kaçırırken, bir yandan merdivenlerden iniyordum. İnerken Oktay bana doğru seslendi.
- İşte Melek hanım bende tam sizi çağıracaktım. Güneş Beye atıştırmalık bir şeyler hazırla, malum uzun yol yorgunu.
- Özel bir isteğiniz var mı Güneş Bey?
- Özel bir isteğim yok. Hemen ne hazır olursa ondan yapmanız yeterli Melek Hanım.
Konuşurken sırıtmama engel olamadım. En son kafamı sallayıp mutfağa doğru yöneldim. Güneş ile olan konuşmamızdan sonra Ateş bana doğru sırıtarak mutfağa kadar peşimden geldi. Bu sırada son bir ay içinde Ateşle baya iyi arkadaş olmuştuk. Yani o bana bir şeyler anlatıyor, ben ona bir şeyler anlatıyorum. Birbirimizin dertlerini dinleyip duruyoruz.
Bu süre zarfında Nehir ve Ateş’i tanıştırma düşüncesi sürekli aklımdaydı. Bence çok yakışacaklardı. Ateş’in takım elbiseli tarzı ile Nehir'in klasik elbise, spor ayakkabı dalgalı saçları ve kahverengi gözleri çok yakışırlardı. Spor ayakkabı olayı biraz bozuyor ama bir şey olmaz. Şuan gözümün önüne geliyorlar. Neyse yine daldım. Olmayacak hayaller kurmayalım nede olsa Nehir Gece’yi, Ateş ise Melek'i tanıyordu. Hızlı hızlı bir şeyler hazırlamaya çalışırken Ateş bana doğru sırıtarak,
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gizli Görev
AléatoireGizli polis olan Gece'nin bir görev olarak yurt dışına kaçan bir adamın evine hizmetçi rolüyle girmesi. Gerçekler, ihanetler, kalp kırıklıkları ile dolu bir kitap.