KabullenişKimin ne dediğini ne yaptığını neler hissettiğini anlayan biriyim. Yeri geldiğinde insanların hareketleri, insanın kişiliğini açıkça belli ederdi ama bugün ve geçmişimde ki kadını hala anlayamamıştım.
Söyledikleri bana değişik duygulara taabi tutmuştu. Gözlerimin içine bakıp ne cevap vereceğimi bekliyor olmalıydı ama ondan önce kafamda ki soru işaretlerini aydınlatmak istiyordum.
"Ne söylemeye çalışıyorsun pare dumanlı?" Bir kaç adım yaklaşıp ellerini ellerimin arasına alarak hafif hafif vurdu. Gözlerime öyle şevkatle bakıyordu ki anlık da olsa annemin bakışlarına benzetmiştim.
"Her şeyi, hemde her şeyi tek tek anlatacağım küçük kızım. Hemen iki sokak yukarı da cafe var. Oturup rahat rahat konuşalım olur mu?" Dedi. Kafamı sallayarak cafeye doğru yol aldık.
Cafe de pencerenin kenarındaki masaya geçerek karşı karşıya oturup göz temasını kesmeden konuşmasını bekledim.
Garsona elini hafif kaldırarak masaya çağırdı. "İki tane sert kahve alalım" tekrar bana döndü sarı bakışları beni baştan aşağıya teyit ediyordu. Farkındaydı, farkında olduğumun ve yinede bunu yapıyordu.
"Sert kahve içtiğimi nereden biliyorsun?" Anlık afallasa da belli etmeden eski haline bürünmüştü. Kahvelerimizi getiren garsona teşekkür ettiğinde, ben sadece kollarımı göğsümün altında kavuşturarak bekliyordum. Gözlerim duvarda ki saate takıldı. Hemen konuşmayı bitirip işimi halletmem gerekiyordu ve zaman gittikçe azalıyordu.
Sorduğum soruya cevap bile vermemişti.
"Galiba artık konuşmam gerekiyor" kahvesinden bir yudum alıp arkasına yaslandı. Sakin bir o kadar ürkütücü bir şekilde baktım.
"Seninle karşılaşmam bir tesadüf değildi. Alpay Akıncı senin baban. Benim en iyi dostum can yoldaşımdı. Biz neredeyse beraber büyümüştük. Bir gün Alpay şehir dışına çıkacağını söyledi. Ben ne kadar gitme tuzak olabilir diye söylesem de beni dinlemeyip gitti."
Gözlerinin dolduğunu görünce geçmiş onu da pençesi altına almıştı. Eğer karşılaşmamız bir tesadüf değilse bunu bile isteye mi yapmıştı? Babamı tanıdığını söyledi her ne kadar inanmak istemesem de şehir dışına çıktığını biliyordum. Annemin de gitmemesi konusunda ısrar edişini ve sonra da cesedin bulunduğunu hatırlıyordum.
"Gittiğinden o yana iki gün geçmişti. Ne için gittiğini söylemese de kötü bir şeylerin olduğunu anlamıştım. Haftalar geçti gittiğinden beri ama ulaşamadım, ulaşamadık."
Gözleri camdan dışarıyı bir müddet izledi. Göz yaşlarını eliyle hızlıca sildi, benimle yeniden göz teması kurdu. "Alpay yaşıyor küçük kızım ama onu bulamıyoruz." Gözyaşları hızla aktı. Hıçkırıkları bütün cafeyi dolduruyordu.
Ya ben? Ben neden ağlamıyordum ya da neden sevinç çığlıkları atmıyordum.
'Çünkü seni yavaş, yavaş, sömüre, sömüre yok ediyorlar alya.'
Hiç bir his barındırmayan gözlerimi Pare'ye odakladım. Beni neyin içine sürüklediklerini anlamaya çalıştım. Ben mi duygusuz bir canavarım? Yoksa karşımdaki kişi mi çok duygusal? Sürekli ruh halime göre hareket ediyordum ama bugün ruhum da yavaş yavaş bedenimden ayrılıyordu.
Babamın yaşadığını söylüyordu ama ben onu yıllar önce annemle beraber babamı toprağa gömmüştük. Yüzü tanınmayacak hale gelmişti onu tanıyamamıştık ama bir çok kanıt babam olduğunu doğrulamıştı. Her zaman bileğinden ayırmadığı bilekliği, onun parfüm kokusu, en sevdiği ayakkabısı ve en önemlisi boynunda ki dövmeden tanırdık. Hepsi bir bedende buluşuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YERALTINA KARIŞAN SİYAHLIK
General FictionBen 12 Kasımın lanetiydim. Alya küçük yaşta uğradığı tacizin cezasını katil olarak ödeyerek hayatının bütün gidişatını değiştirir. Doğum gününde yıllar sonra ilk kez bir istekte bulundu. Ölüm Bir çok insanın korkulu rüyasına dönüştü. "Lütfen bana z...