12.Bölüm

364 16 33
                                    

Keyifli okumalarr :)  Bölümü hemen yayınlamak istediğim için baştan okuma fırsatım olmadı. Gözümden kaçırdığım kelime hataları için şimdiden özür dilerim.


👔

Eve geldiğimde hava çoktan kararmıştı, saatin kaç olduğu hiç umurumda değildi. Yol boyu Nevzat bana güvenlikle ilgili bir sürü şey anlatmıştı ama ben yüzümden hiç gitmeyen gülümsemeyle sadece etrafa bakmıştım. Bazen Haliç'te geçirdiğim saatlerin beynimin bir oyunu olduğunu düşünüyordum çünkü bu mutluluğu hak edecek hiçbir yanım yoktu, aynı şekilde Fidan'ı hak edecek bir yanım da yoktu. Sonra her şeyin sandığım gibi bir sanrı değil, gerçeğin ta kendisi olduğunu anımsıyor, hiç uyanmak istediğim rüyalara dalar gibi anılarımın içine giriyordum. Şimdi de karşımdaki şömineye bakıp sırıtmaya devam ediyorum. Muhtemelen kafamın güzel olduğunu düşündükleri için kimse tuhaf tuhaf bakmıyor. Doğru, sarhoşum ama rakıdan değil mutluluktan. Sonunda gözlerimi şömineden ayırıp beni uyaran gözlerle izleyen endişeli Nevzat'a "Bana bir kahve getirir misin?" dedim. Nevzat birkaç saniye hiçbir şey demeyip yüzüme bakmaya devam etti. Yüzündeki bu boş ifadeyi yakından tanıyordum, Adana'ya ilk gittiğimiz gün de yüzünde böyle bir boşluk vardı, olacakları önceden sezmiş gibi bir boşluk. "Tamam kahve getirmeyeceksin onu anladım, çikolataları aldın mı?" diye sordum bıkkın bir şekilde. Çikolataları aldın mı derken aslında Mahir'le ilgili dosya yerine ulaştı mı? Demek istiyordum. Cihangir'in eline ne kadar erken ulaşırsa Mahir'in işi de o kadar erken biterdi ve ben bu güzel günü daha da güzelleştirmek istiyordum. "Aldım Yavuz Bey, ben kahvenizi getireyim," dedi yüzündeki sis perdesini dağıtmadan salondan çıktı. Bu arada Acar'ı da takip ettiriyordum ama şimdilik onun raporu gelmemişti. Babamla ilgili dosyaların bulunduğu yere elini kolunu sallayarak giremeyeceğinin farkında olmalıydı ama Gürkan ailesinin sırlarına ulaşmak sandığı kadar kolay değildi. Ona gideceği yerde ne gibi şeylerle karşılaşacağını söylememiştim. Odaya girmesi için zorunlu bir retina taramasından geçmesi gerekiyordu, içeriye girdikten sonra da dosyalara ulaşmak için bana parmak izini sunması gerekecekti. Yani farkındaydı ya da değildi bilmiyordum ama kendisini benim elime düşürmüş oluyordu. Yıllar beni ne yazık ki şantaj üstadı yapmıştı. Şimdilik beynimi işgal eden Acar'dan kurtulup koltuğa bıraktığım ceketimin cebinden telefonumu çıkardım, herhangi bir arama ya da mesaj kaydı yoktu. Acaba Fidan şu an ne yapıyor diye düşünmeye başladım. O da benim gibi mutlu muydu? Belki içten içe mutluydu ama ailenin tepkisini yakından görmem bu mutluluğunun kısa süreceğine emin olmamı sağlamıştı. Muhtemelen şu anda evin içinde bitmek bilmeyen bir tartışma yaşanıyor olmalıydı. Şimdi bir de araya ben girersem Fidan için iyi olmayabilirdi. Ben bir türlü karar veremezken Nevzat da içeriye elinde bir kupayla girmişti. Kahvenin kokusunu aldığım an bile zihnime iyi geldiğini hissetmiştim. Kupayı masaya bırakırken "Metin Bey geliyor Yavuz Bey," dedi. Sesindeki tını canının sıkıntısını yansıtıyordu. "Gelsin, alıştık zaten bu sürprizlerine," dedim kupayı elime alırken. "Bu sefer biraz sinirli olabilir Yavuz Bey."

"İşime gelir," dedim soğukkanlılıkla. "İçimde birikenleri sayesinde dışarıya atmam daha kolay oluyor hem birazcık aklı varsa neyi konuşup konuşmaması gerektiğini çoktan öğrenmiştir," dedim. Kahveden büyük bir yudum aldım. Her zamankinden çok daha acı bir kahveydi. Bilerek kıvamıyla oynanmıştı sanki. Nevzat da hala başımda dikiliyordu, bugün ben mi daha tuhaftım yoksa Nevzat mı daha tuhaftı tam olarak karar veremiyordum.

"Sormadınız," dedi benim bakışlarımdaki soruları görmüşçesine.

"Neyi sormadım?" dedim. Tek kaşım şüpheyle havalanmıştı.

"Melis ve Özlem Hanım'ı," dedi kısık bir sesle. Sormadım diye umurumda değil mi zannediyordu? Bilerek sormuyordum, bilerek karşılarına çıkmıyordum. Ne zaman karşılarına çıksam üzülüyorlardı. Onları üzmemek için sormuyordum ama bunu fark etmeyenler her zamanki gibi benim vicdanımı sorguluyorlardı. "Bilmem gereken bir şey olsaydı sormadan söylerdin zaten," dedim. Tersler gibi konuşmuştum. Nevzat muhtemelen yine üstüne alınacaktı ama o da hep kendi içimde kavgalı olduğum konulara parmak basıyor, canımı farkında olmadan yakıyordu ve ben de bu can acısıyla istemeden ters ters cevaplar veriyordum. Başını sallamakla yetindi ve "İstediğiniz başka bir şey var mı?" diye sordu. Cevap vermedim, gözlerine de bakmadım. Biraz bekledikten sonra benden cevap alamayacağını anladı ve salondan çıktı, keşke biraz daha kalsaydı. Nevzat çıktıktan sonra arkasından kapıyı sertçe çarpan Metin yüzünden kahvem boğazımda kalmıştı. "Ahıra mı giriyorsun?! Yavaş!" dedim sinirle.

KARANLIKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin