17- İlk Öpücük

2.5K 150 120
                                    

Bugün Gediz'le evde ya da kütüphanede çalışmayacaktık. Ders çalışmak için çok daha sakin ve güzel yerler vardı. Ah, aslında bugün kafamda ders çalışmak bile yoktu. Aklımda, ablamdan öğrendiğim şeyler varken, matematik, düşüneceğim en son şeydi.

Aslında bugün Gediz'le dışarı çıkmak ve hissettiğim her şeyi söylemek istiyordum. Bir süredir içimde tuttuğum bu hisleri, artık bilsin istiyordum. Ama bunu söylemek için fazla utanıyordum. Sanırım utangaç yanımı evde bırakacaktım bugün.

Bir de şu vardı ki, Gediz'in bana karşı neler hissettiğini bilmiyordum?

Beni sadece özel ders verdiği öğrencisi gibi mi görüyordu yoksa arkadaşının kardeşi olarak mı görüyordu? Belki de daha fazlası, belki de sıradan bir öğrenci...

Bu belirsizlikler beni daha çok yoruyor ve çıkmaza sokuyordu.

Saate baktığımda, vaktin yaklaştığını gördüm. Zaten hazırdım. Çantamı tek omuzuma taktım ve odamdan çıktım. Annem salonda oturuyordu.

"Derse mi?" diye sordu beni görünce. Telefonumu montumun cebine koyarken, anneme cevap verdim.

"Evet. Dışarıda güzel ve sessiz sakin mekanlar var. Oralardan birine geçeriz." dedim. Gereksiz bir şekilde ayrıntı veriyordum.

"Tamam. Çok geç kalma ama. Tamam mı?" deyince, başımla onayladım ve yanına yaklaşıp, yanağından öptüm.

"Sen iste yeter ki sultanım." dedim ve kapıya yöneldim. Arkamdan annemin kıkırdayarak güldüğünü duymuştum. Bu beni de gülümsetmişti.

Bahçeye çıktığımda, kalbim heyecandan duracak gibi atıyordu. Gediz gelmiş, arabasının yanında beni bekliyordu. Çok nefes kesici görünüyordu. O da benim gibi siyahlara bürünmüştü. Bugün hava soğuktu. Onun da üstünde siyah mont vardı.

"Selam." dedim kapıdan çıkar çıkmaz. Bana gülümseyerek baktıktan sonra cevap verdi aynı şekilde gülümseyerek.

"Selam. Nasılsın?" diye sordu. Omuzumdan düşmek üzere olan çantamın sapından tutarken cevap verdim.

"İyi, sen?" diye sordum. Gözüm, açık boynuna ve boynunu süsleyen zincir kolyeye takıldı.

"İyiyim ben de." demesiyle, yüzüne çevirdim bakışlarımı. "Hadi gidelim o zaman." deyince, başımla onayladım. Diğer tarafa geçip, çantamı arka koltuğa bıraktıktan sonra, ön tarafa geçip oturdum. Gediz'de direksiyona geçtikten sonra bana baktı.

"Aklında bir yer var mı?" diye sordu arabayı çalıştırdıktan sonra. Başımı olumsuz bir şekilde salladım.

"Yok. Yani şu an bilemiyorum." dedim. Başıyla onayladı yola bakarken.

"Tamam o zaman. Mekan işi bende." dedi gülümseyerek ve arabayı sürmeye devam etti. Ben de onu izledim çaktırmamaya çalışarak. Arada bir de sohbet ettik yol boyu.

Yaklaşık yarım saat süren bir yolculuk sonrasında, sessiz bir mekana gelmiştik. Etrafta in cin top oynuyordu desem yeridir. Hâlâ arabanın içinde otururken, etrafa bakıyordum.

"Neden buraya geldik?" diye sordum. Gediz arabayı uygun bir yere park ettikten sonra bana döndü.

"Aslında bugün hiç ders çalışasım yok. Biraz film izleriz diye düşünmüştüm. İster misin?" diye sordu. Yüzümde, engel olamadığım bir tebessüm belirdi anında.

"İsterim tabiki." deyiverdim. Naza çekmeye gerek yoktu. İstiyordum. O da bana gülümsedi ve arabadan indi. Ben de peşinden indim ve onu takip ettim.

Birkaç dakika sonra, kulübe benzeri bir yere gelmiştik. Tek katlı, ahşap bir kulübeydi.

"Burası kimin?" diye sorduğumda, gülümseyerek baktı bana.

"Arkadaşlarla ortak evimiz burası. Hepimizde anahtar var. Bazen hepimiz geliriz bazen de tek başımıza kafa dinlemeye geliriz." dedi ve kulübenin kapısına ilerledi. Ben de peşinden yürüdüm. Bir yandan da mis gibi orman havasını içime çekiyordum.

Gediz kapıyı açtı ve içeri girdik. İçerisi çok güzeldi. İçeride bir oda daha vardı. Küçük bir mutfak, banyo ve tuvalet olduğunu düşündüğüm iki kapı vardı yan yana.

"O oda kimin?" diye sordum. Gediz, şömineye doğru ilerleyince, şömine olduğunu yeni farkettim.

"Herhangi birimize ait değil. Ardiye gibi. Ivır zıvırlar var orada." diye anlatırken, şöminenin önündeki camı kaldırdı. "Burası biraz soğuk değil mi?" dediğinde, istemsizce başımı salladım. Montum arabada kalmıştı.

"Biraz soğuk." dedim sadece. Gediz hemen o diğer odaya gitti ve birkaç saniye içinde, elinde polar şal gibi bir şeyle geldi ve omuzlarıma sardı özenle.

"Bu seni bir süre idare eder. Şimdi yakarım şömineyi." dediğinde, başımla onaylayabildim sadece. Kalbim deli gibi atıyordu. Az önce çok yakındı. Fazla yakın. Konuşmayı unutmuş, başımla onaylayabilmiştim sadece.

Dikkatimi dağıtmak için, salonda gezinmeye başladım. Gediz'de dışarıya odun falan getirmeye gitmişti. Duvarda bir fotoğraf gözüme çarptı. Dört genç vardı fotoğrafta. Kulübenin önündelerdi. İçlerinden biri Gediz'di. Sadece onu tanıyordum.

Ben duvardaki fotoğrafa bakarken, Gediz geldi içeri. Ona doğru baktığımda, odunlar vardı elinde.

"Yardım edeyim sana." diye yanına gittim ama şöminenin önüne bıraktı odunları. Ayağa kalkıp kollarına takılan küçük odun parçalarını silkelerken, bana baktı anlık.

"Hallettim ben. Gerek yok yardıma." dedi ve yere çöktü şömineyi yakmak için. Ben de yanına oturdum. Odunları atarken, ufak bir inleme çıktı ağzından. Hemen ona baktım. Parmağını tutuyordu.

"Ne oldu?" diye sordum. Parmağından bir şey çıkarmaya çalışıyordu.

"Kıymık battı. Biraz derine girdi galiba." dediğinde, içim bir kötü oldu. Elimi eline uzatıp tuttum.

"Bana bırak." dedim ve kıymık batan yere baktım. Yavaşça çekersem çıkarabilirdim. Kırmamam gerekiyordu.

"Acıtmamaya çalışacağım." diye mırıldandım ve kıymıgı çekmeye başladım. Gediz'in sesi çıkmıyordu. Sadece hızlı bir şekilde nefes alıp veriyordu. Kıymığı hızlıca çekince kısıkça inledi.

"Acıttım mı? Özür dilerim." derken, yüzüne baktım. O da bana baktı. Nasıl olduğunu bile anlamadan, dudaklarımız birleşti...

İlk öpücük geldi yeeeeyyyy ✨️✨️✨️

Yorumlarınızı bekliyorum ✨️

Gediz ve Enes ❤️‍🔥❤️‍🔥

ENİŞTE BEY (BxB)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin