Parmağımdaki gümüş yüzükleri gelişi güzel masanın üstüne fırlattığımda derin bir nefesi dışarıya verdim. Okul biteli birkaç saat olmuştu fakat günlerdir Sunghoon'u görmediğimden ruhum daralmıştı. Sahilde oturup kafamı dinlemek istemiştim fakat oturup kafamı dinlemek onu daha fazla düşünmemi sağlamıştı. Dolabın üst rafından sütü aldığımda arkamı tezgaha döndüm. Bardak almayı aklımın ucundan bile geçirmezken sütü kafama dikleyip çoktan ikinci yudumumu almaya başlamıştım. Üçüncü yudumu mideme gönderdiğimde dördüncüye geçmemi engelleyen bir şey oldu. Telefonum çaldı. Ellerimin arasındaki süt kutusunu adeta tezgaha fırlattığımda koşar adımlarla koltuğun üzerindeki telefonuma ilerledim. Yazan isim beni hayal kırıklığına uğratırken koltuğa yığılmış ve açma tuşuna basmıştım."Alo?"
"Ne var Jaehyuk?"
"Bu ses tonu da ne böyle? Başka birisinin mi aramasını bekliyordun?" Küçük bir öksürük ağzımdan kaçarken kafamı o görmese de bile iki yana doğru olumsuzca sallamıştım.
"Yok hayır. Neden aramıştın onu merak ettim?"
"Sen unuttun galiba diye aramıştım da. İyi ki aramışım şuna bak, her neyse okulun yıldönümü eğlencesine gidecektik?"
Ağzım şaşkın şeklini alırken bir elimle de alnıma vurmuştum. Gözüm takvim yapraklarına dönerken kafamı salladım. Bugün aklımdan tamamen çıkmıştı. Kaç gündür- bugün hariç- okula bile uğramıyordum.
"Evet, unutmuşum."
"Belli. Neyse kaçta gideriz? Sekiz gibi başlıyor, buçukta orda olsak sorun olmaz bence."
"Ben gelmeyeceğim Jaehyuk."
Ahizeden büyük bir homurdanma duymamla yüzümü ekşitmem bir kaç saniyemi almıştı. Ona daha bir kaç hafta öncesi kadar gitmeyi ısrar eden bendim ve şimdi gelmeyeceğimi söylüyordum. Homurdanması çok normaldi.
"Jake. Seninki de orada olacak."
Adımlarımı salonun içerisinde yavaşça dolaştırdığımda heyecanlı bir şekilde ağzımı konuşmak için açtım.
"Emin misin? Bak beni getirmek için yalan söyleme, yoksa gerçekten yüzüne yumruk yersin."
"Yalan söylemiyorum. Gelecek, bundan eminim."
"Saat sekizde evden çıkmış olurum."
------
Boğazlı siyah kazağımı düzeltirken büyük parti yerine bakıyordum. İçeriye girmemiştim ve Jaehyuk ortalıkta yoktu. Cebimdeki telefonu çıkartarak saate baktım. Sekizi çoktan geçmişti ve içeriden müzik sesleri geliyordu. Demir kapıyı iterek açtığımda çimenliklerdeki taşlı yoldan ilerliyordum. İçki kokan ve eğlence seslerinin yüksek boyuta ulaştığı yere adımımı attığımda tanımadık simalarla karşılaştım. Gözlerim tanıdık simalardan çok onu ararken bir elimi cebime sokmuştum.
Çoktan gözleri gözlerimi bulmuş olan bir çift siyah gözü görmemle dengemi kaybedecek gibi oldum.
Metrelerce uzaklıktan gözlerimi kafes altına almış olan ve elindeki bardağa yavaşça vurup ritim tutturan adama gülümsemek istedim. Onun göğsünde ismim yazılacak kadar yakın, ama ona gülümseyemeyecek kadar uzaktık bribirimize. Üstündeki siyah gömleğinin ilk iki düğmesi açıktı. Daha fazla gözlerine bakmak istemediğimde bakışlarımı yanındakilere çevirdim. Bir veya iki kişi hariç tanıdık kişilerdi. Eliyle bana orada olduklarını belirten Younghoon'u görmemle adımlarımı oraya doğru atmaya başladım.
Baştan aşağı izlendiğimi bilerek yürümek işimi zorlaştırıyordu. O beni baştan aşağıya süzerken rahat olmam mümkün değildi. Hele ki son yaşanan olaylardan sonra onun karşısında olmak kesinlikle rahatsız ediciydi. Onunla konuşmak istiyordum ama nereden nasıl başlayacağımı bilmiyordum bile. Beni yanlış anlayabilirdi veya ben ona her şeyi anlatırsam benimle belki bir daha görüşmek bile istemezdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
she's not me | jakehoon
Fanfiction"Kalbinin üzerine kazındığımdan haberi var mı?" |030322|