19

201 19 17
                                    

19
sizi seviyorum LUTFEN OY ATIN AMA YAHU

Sudan çıkan ve havada adeta sevişircesine yükselen buhar damlalarına bakarken bedenimi çoktan kurulamıştım. Sarı saçlarımı hızlıca salladığımda çıkan su damlaları etrafı az da olsa ıslatmaya yetmişti. Kapıyı açarak salona geçtiğimde mutfaktan tabak sesleri geliyordu.

Hızlıca, alt bedenime Hoon'un bana verdiği kıyafetleri geçirdim. Üst bedenimi havluyla kurularken içeriden gelen Sunghoon'un sesi beni durdurmaya yetmemişti. Açık olan kapıdan içeriye giren Sunghoon cümlesini kuramadı bile.

"Açsındır diye bir şeyler sip- "

Cümlesini yarıda kesen şey üst vücudumun çıplak olmasıydı. Yani sanırım. Hızlıca önümdeki tişörtü alıp başımdan geçirdiğimde gözlerinin dolandığı her bir kıvrımım karıncalanıyordu. Tişörtümü giydikten sonra utançtan yanan kulaklarımı kapatmak istercesine oldukları yeri kaşıdım.

"Zahmet etmeseydin keşke. Yeterince yük oldum zaten."

Sunghoon'un uyarı dolu ve sinirli bakışları yüzümü bulduğunda gözlerimi yere çevirdim. Hiçbir şey demeden beni incelemeye devam ettiğinde bir şey söyleme ihtiyacı hissettim.

"Beni bu saatte eve göndermeyip içeri aldığın için teşekkür ederim."

Siyah saçlarını iki eliyle düzelttiğinde kapı pervazına yaslanmış ve kollarını göğsünde birleştirmişti. Kolundaki bicepslerinin kalınlığı yutkunmama neden olduğunda gözlerimi yeniden gözlerine çıkarttım. Saçlarımda dolanan bakışları beni ruhsal anlamda bir balerin gibi kendine çektiğinde soğuk tenim ürperdi.

"Saçlarını güzelce kurut. Seni bekliyorum."

Yemek yediğimiz masada yutkunma seslerimiz harici başka bir ses çıkmazken gözlerim sürekli olarak onun üzerinde dolanıyor ve kendimi durdurmak istiyordum. Şayet kendimi durdurmasam her an, ona sarılıp sabaha kadar ağlayabilirdim. Elimdeki çubukları masaya bıraktığımda dudaklarımı yalamış önümdeki şaraptan koca bir yudum almıştım.

"Teşekkür ederim."

Önündeki yemeği yerken anlık bir duraksama yaşayıp hızlıca lokmasını bitirmişti. Çubuklarını benim gibi masaya bıraktığında dudaklarını mendille silmiş ve bakışlarını yeniden bana çevirmişti.

O gerçek olamayacak kadar yakışıklıydı.

"Beni görmek için buraya kadar gelmenin karşılığını veriyorum. Aklından başka bir şey geçmesin."

Dudaklarımdan histerik bir gülüş geçtiğinde başımı yavaşça sallayıp aşağıya doğru eğdim. Onaylar gibi salladığım başımı çevirip görüş alanından çıktığımda masadan ayrılmıştım.

Gözlerim hızlıca telefonumu ararken gelirken koymuş olduğum yerde olmadığını gördüm. Hızlıca koltukların yanlarına baktım ama orda da yoktu. Kapının girişindeki hole bakışlarımı çevirdiğimde orada da yoktu.

"Bunu mu arıyorsun?"

Sunghoon merdivenlerin dibinde durmuş elindeki telefonumla bana bakıyor ve sesinden akan alaya rağmen yüzünde son derece ciddi bir ifade vardı. Kaşları sorar gibi havaya kalktığında gözlerim irileşti. İki adımda yanına vardığımda ellerimi telefonumu almak için ileriye uzattım. Boyunun uzunluğundan faydalanarak çantamı yukarıya doğru çıkartmış bana hiçbir alan fırsatı vermemişti.

"Çocuk gibi davranma."

"Çocuk gibi davranan sensin Jake!"

Ani nefes alışverişlerim göğsümü kaldırıp indirirken gözlerim sorgular gibi gözlerindeydi. Burnunun dibine girdiğimi farkettiğimde kendimi geriye çektim. Ensemi kaşımak için kaldırdığım kolumla birlikte gözlerimi gözlerinden çekip yere sabitledim.

she's not me | jakehoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin