20

230 22 13
                                    

20

Kafeteryadaki gürültülü sesler kafamın içindeki sesleri susturmaya yetmiyordu. Ellerim önümdeki kahveyi daha sıkı sardığında bakışlarım etrafta ama aynı zamanda etrafta değildi. Dünyadan tam anlamıyla soyutlanmıştım. Jaehyuk ve diğer ortamdakiler bir şeyler hakkında tartışırken duyduğum tek şey uğultu sesiydi.

"Değil mi Jake?"

Başımı irkilmişçesine çevirdiğimde dudaklarımı ustaca kıvırdım. Herkesin meraklı bakışları üstümdeyken başımı onaylar bir şekilde sallamış ve kahvemden bir yudum içmiştim.

"Evet, katılıyorum."

Ortamdaki konuşma yeniden başa sardığında Jaehyuk onlara katılmamış bakış açısını bana çevirmişti. Simetrik yüzü her bir yüz hattımı incelerken ona karşı gelemedim. Yüzümü okumasına izin verdim. Belki de bu ona karşı yaptığım ilk açık hamleydi.

"Neler oluyor Jake? Bana bir şeyleri anlatmaya ne dersin?"

Bakışlarımı yeniden elimde tuttuğum kahveye çevirdiğimde başımı iki yana doğru salladım. Derin bir nefesi içine çektiğini hissettim ama buna da bir tepki vermedim. Elleri bileklerimi bulduğunda gözlerimi gözlerine doğru çıkarttım.

"Seni asla yadırgamayacağımı bil. Ne olursa olsun yanındayım."

Gözlerim onun bu dostane tavrı karşısında ister istemez kızardığında içten bir şekilde gülümsedim. Elleri bileklerimi okşarken iki kez pat patlamış ve parmaklarını oradan çekmişti.

"Teşekkür ederim Jaehyuk. İyi ki varsın."

İki sandalye ötemde duyulan çekme sesi kulaklarıma dolarken herkesin bakışları benim de  baktığım yere çevrildi. Sunghoon ve yanı başında tanımadığımız bir kız masaya oturduğunda nefes almayı unuttum. Kız eteğini düzelterek Sunghoon'a gülümseyerek baktığında sandalyeye çoktan kurulmuştu. Sunghoon'a bakamayan gözlerim yeniden kahveme döndüğünde kahvemi sıktım.

"Jake. Arkadaşıdır illaki."

Jaehyuk'un sözleri bir kulağımdan girip diğer kulağımdan çıktığında onun beni rahatlatmak isteyen gözlerine bakamadım. Sözlerine bakamadığım gibi.Masadaki herkes yeni gelenlere bir şeyler söylerken kulağım her şeye karşı kapalıydı. Jaehyuk yüzünü yeniden bana doğru çevirdiğinde ona karşılık vermeden masadan kalkmış ve kafeteryadan çıkmıştım. Koridordan hızlı bir şekilde geçerken önüme çıkan her kişiyi adeta ezercesine geçiyor yüzlerine dahi bakmıyordum.

Fakültenin dışına çıktığımda herkesin gözleri anlık da olsa bendeymiş gibi hissediyordum. Sırtımdaki bakışları adeta hissedercesine başımı saniyelik olarak kafeteryanın penceresine doğru çevirdiğimde göz göze geldiğim kişi Sunghoon'dan başkası değildi. Yüzünde en ufak duygu kırıntısı bile yoktu. Ben kendimin burada olduğumu bilmesem, onun baktığı yerde hiç kimsenin olmadığını düşünürdüm.

Sonra yanındaki kızın seslenmesiyle ona baktı ve gülümsedi.

Başımı hızlıca önüme çevirdiğimde telefonumun titrediğini yeni farketmiş ve cebimden aceleyle telefonumu çıkartmıştım. Arama kısmında "Dante" yazısını görmemle içimden bir küfür savurmuş, aramayı onaylamış ve kulağıma koymuştum.

"Henry, beni görmen için daha ne yapmam lazım?"

"Ne diyorsun tanrı aşkına?"

Elimdeki telefonu kulağıma daha sert bastırdığımda saçlarımı düzeltmiş ve gözlerimi sinirle yummuştum.

"Okulunun bahçesindeyim ama sen beni görmüyorsun."

Bakışlarım korkuyla çevreyi taramaya başladığında yuvarlak su fıskiyesinin önünde park edilmiş spor arabayı görmemle gözlerimi sinirle büyütttüm. Buraya gelmemeliydi. Beni Dante'yle görmemeliler, onunla aynı havayı soluduğumu bile bilmemeliydiler.

she's not me | jakehoonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin